• Skip to main content
  • Skip to primary sidebar
  • Skip to footer
  • Home
  • About
  • Contact

Serhat Engül

Istanbul Gezi Rehberi

Sekizinci Yüzyılda Bizans İmparatorları

25 February 2022 by Serhat Engül Leave a Comment

Bir önceki yazıda Yedinci Yüzyılda Bizans İmparatorları‘ndan bahsetmiştik. İmparator Phocas’tan başlayan ve İmparator II. Justinianos’a kadar uzanan bu liste, Bizans İmparatorluğu’nda çalkantılı bir dönemi konu alıyordu. Sekizinci Yüzyılda Bizans yazısı, bıraktığımız yerden devam ediyor olacak.

Bu yeni yazıda, Bizans tarihini derinden etkileyen İkonoklazm Dönemi’ni başlatan hükümdarları konu alacağız. III. Leon ile başlayan İkona Kırıcılık bir asır kadar sürdü ve Bizans’ta toplumsal yaşamı ve sanatı derinden etkiledi.

Başta sıkıcı ve karışık gözüken, fakat derine indikçe “Taht Oyunları” kıvamında bir heyecan fırtınası yaşatan Bizans tarihini, en başından sonuna kadar ayrıntısı ile sizlerle paylaşıyor olacağım. Size naçizane tavsiyem, ilk yazıdan başlamanız ve tüm olayları hazmederek okumanız.

İçerik Listesi

  • Sekizinci Yüzyılda Bizans İmparatorları
    • 1. İmparator Philippikos Bardanes
    • 2. İmparator III. Leon
      • Arapların İkinci Konstantinopolis Kuşatması
      • İkonoklazm Dönemi
      • Venedik Cumhuriyeti’nin Kuruluşu
      • İkonaların Yasaklanması
      • III. Leon’un Mirası
    • 3. İmparator V. Konstantinos (Kopronimos)
      • V. Konstantinos’un Dini Görüşü
      • Hieria Konsili ve Din Adamlarına Saldırılar
      • V. Konstantinos’un Askeri Başarıları
      • İtalya’daki Olumsuz Gelişmeler
    • 4. İmparator IV. Leon
    • 5. İmparator VI. Konstantinos
      • İkinci İznik Konsili (Yedinci Ekümenik Konsil)
      • VI. Konstantinos’un Yükselişi ve Düşüşü
    • 6. İmparatoriçe Irene
      • Kutsal Roma İmparatorluğu’nun Kuruluşu
      • Irene’nin Tahttan İndirilmesi
  • Yazarın Notları

Sekizinci Yüzyılda Bizans İmparatorları

Sekizinci Yüzyılda Bizans İmparatorları listesi İmparator Philippikos ile başlıyor. Ancak yazılarda çok kısa süre tahtta kalmış hükümdarları satır aralarında geçiyoruz. Ana başlıklarda bahsettiğimiz imparatorlar ise tarihte iz bırakan kişilerden oluşuyor. Bu sebeple Philippikos başlığı altında II. Anastasios ve III. Theodoros’tan kısaca bahsedip, Bizans tarihinde çığır açan III. Leon’a geçeceğiz.

1. İmparator Philippikos Bardanes

II. Justinianos’un ölümünden sonra tahta geçen Philippikos Bardanes, imparator olacak niteliklere sahip değildi. Kendini zevke ve sefaya fazla kaptıran imparator, kısa sürede halkın tepkisini çekti.

Üstelik küllenmiş dini çatışmaları yeniden alevlendirecek işlere girişti. IV. Konstantinos döneminde toplanan ve Monotelizm’i (Bkz: Monothelitism) lanetleyen 6. Ekümenik Konsil’in hükümlerini reddeden Bardanes, Papa’nın da tepkisini üzerine çekti.

II. Justinianos’un öldürülmesi, Bulgar Kralı Tervel’e de Bizans’a saldırmak için bahane yaratmıştı. Eski imparatorun dostu olan Tervel, Trakya’yı baştan başa yağmaladı ve Konstantinopolis surlarına kadar geldi.

Bulgarlar Bizans’ın müttefiki olduğu için Trakya’daki savunma sistemi son yıllarda ihmal edilmişti. Bu sayede Tervel bir solukta başkentin surlarına kadar gelmeyi başardı. İmparatorun Bulgarları savuşturmak için güvenebileceği tek askeri güç ise Marmara ordusuydu.

Thema (Bkz: The Themes) adı verilen idari bölümlere ayrılmış olan Bizans ordusunun Marmara’daki birlikleri, “Opsikion” adını taşıyordu. Ancak Opsikion, imparatora hiçbir bağlılık duymuyordu. Onlara göre Philippikos tahtı işgal eden bir gaspçıdan başka bir şey değildi. Bu sebeple de 713 yılında Philippikos’u tahttan indirdiler ve II. Anastasios’u imparator ilan ettiler.

II. Anastasios selefine göre daha makul biriydi. İlk iş olarak 6. Ekümenik Konsil’in hükümlerini yeniden tanıdı. Opsikion ile yaptığı işbirliği sayesinde Bulgarlar Trakya’dan çıkarıldı. Ancak Araplarla mücadele etmek için hazırlanırken o da bir darbe ile tahttan indirildi ve manastıra kapatıldı.

III. Theodosios, Bizans İmparatorluğu’nun başına son 20 yılda geçen altıncı imparatordu. Mesleği vergi tahsildarlığı olan Theodosios, aslında imparator olmayı kendisi istememişti. Bizans, kuruluşundan beri en istikrarsız dönemini yaşıyordu ve böyle bir dönemde imparator olmak, canını tehlikeye atmaktı. Kaçmak için elinden geleni yapan Theodosios, Opsikion birliklerinin baskısı ile ateşten gömleği giymek zorunda kaldı.

2. İmparator III. Leon

Leon, II. Justinianos döneminde kendini göstermiş olan bir subaydı. İlk önceleri muhafız alayında görev yapan Leon, sonra Anadolu eyaletlerinin valisi oldu. Araplara karşı başarılı bir savunma yapan Leon, bazı kaynaklara göre onlarla göstermelik de olsa ittifak kurdu.

Leon’un gelecekte imparator olacağına inanan Araplar, onu bir kukla haline getirmeye çalıştılar. Suriye kökenli olan ve Arapça bilen Leon, iki ayrı ordu ile Anadolu’yu işgal etmeye çalışan Arapları uzun süre oyaladı. Ancak Halife Süleyman’ın kardeşi Maslama (Bkz: Maslama ibn Abd Al-Malik) yönetilen ordular, sonunda Konstantinopolis’e doğru harekete geçmişti.

Apar topar başkente gelen Leon, patrikle ve senato ile toplantılar yaptı. İmparatorluğun yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı bu günlerde başa güçlü bir lider geçmeliydi. Din adamlarının ve elitlerin desteğini alan Leon, III. Theodosios’u kendi rızasıyla tahttan çekilmeye ikna etti.

Kendisinin ve ailesinin hayatı hakkında güvence alan III. Theodosios, tahttan feragat etti ve Efes kentindeki bir manastırda inzivaya çekildi. Böylece yeni imparator, 717 yılında III. Leon (Bkz: Leo III the Isaurian) adıyla tahta çıktı.

Arapların İkinci Konstantinopolis Kuşatması

Araplar, 674 yılında ilk kez Konstantinopolis’i kuşattığında İslam Orduları’nın başında Muaviye vardı. Dört yıl süren kuşatma başarısız olmuş ve 678 yılında sonlanmıştı. Bu savaşta şehri yedinci yüzyılın en başarılı Bizans imparatoru olan IV. Konstantin savunmuştu. Ayrıca Rum Ateşi adı verilen savunma silahı ilk kez bu savaşta kullanılmıştı.

Bizans İmparatorluğu’nun şansı ikinci kuşatmada da yaver gitti. Çünkü şimdi imparatorluğun başında Heraklius’tan beri en büyük hükümdar olan III. Leon vardı. Leon her ne kadar başarılı bir asker olsa da, tek başına Arapları durduramazdı. Ona en büyük desteği verenler ise başta Konstantinopolis’in aşılmaz surları (Bkz: Theodosian Walls) olmak üzere, çetin kış koşulları ve Bulgarlar oldu.

717 yılının yaz aylarında Maslama kumandasındaki İslam Orduları önce Bergama’yı (Pergamon) ele geçirdi ve ardından da Marmara’ya ilerledi. Başkenti kuşatan Araplar oldukça hazırlıksız gelmişlerdi. Çöl sıcakları için üretilmiş çadırları, soğuk havaya dayanıklı değildi. Kuşatma uzayınca kış aylarına kaldılar ve o sene görülmemiş sertlikte bir soğuk oldu. Arap ordusu hem soğuk, hem de açlıkla mücadele ediyordu. Bu sebeple salgın baş gösterdi ve hastalık orduyu kırıp geçirdi.

Arap ordusuna son darbeyi indiren ise Bulgarlar oldu. Bulgar milleti her ne kadar Bizans’ı sevmese de, Konstantinopolis’in Müslümanların eline geçmesini istemiyordu. Bu sebeple harekete geçtiler. Yorgun Araplar, Balkanlardan gelen Bulgar saldırısı nedeniyle çok adam kaybetti ve kuşatmayı kaldırmaya karar verdi.

İmparator Leon, çok doğru bir zamanda ortaya çıkmış ve uzun yıllardır istikrarını kaybetmiş yönetimi derleyip toparlamıştı. 695 ile 711 yılları arasında süren 20 yıllık anarşi (Bkz: Twenty Years’ Anarchy) döneminde 6 imparator değişmiş ve imparatorluk yıkılmanın eşiğine gelmişti. Bu krizin doruğunda tahta çıkan Leon, her ne kadar Bizans’ı çöküşten kurtarsa da, tarihteki şöhreti başka bir olaya dayanır.

İkonoklazm Dönemi

Sekizinci Yüzyılda Bizans

Musevilik ve Müslümanlık tasvirleri kesin olarak reddediyordu. Hristiyanlık dünyasında ise bu hep bir tartışma konusu olagelmişti. Dini figürlerin resmedilmesi ve heykelleştirilmesi, Roma’dan beri gelen bir gelenekti ve Batı dünyasında büyük destek görüyordu. Bu konu Greko-Romen geçmişten gelen sanatın da devamı için hayati önem taşıyordu.

Ancak imparatorluk içinde tasvirlere karşı olan büyük bir kesim de vardı. İsa’nın iki kutuplu doğası hakkında bir türlü uzlaşmaya varamamış olan Hristiyan dünyası, tasvirler konusunda da ikiye bölünmüştü. İsa’nın “Tanrısal” doğasını ön plana çıkaran Doğu vilayetleri, onun bir insan gibi tanıtılmasını uygun görmüyordu.

III. Leon, Suriye topraklarında doğmuştu. İmparatorluğun Doğu vilayetlerinde Başkent’teki Ortodoks öğretiye aykırı bir mezhep olan Monofizitlik yaygındı. Monofizitler, Ortodoks inançta İsa’nın ayrılmaz iki parçası olan “Tanrı” ve “İnsan” doğasından yalnızca birini kabul ediyordu.

III. Leon, hükümdarlığının erken döneminde bu konudaki eğilimlerini belli etmemişti. Ancak sonradan tasvirlere olan karşıtlığı su yüzüne çıktı. Ani bir kararla sarayın ana kapısındaki (Bkz: Chalke Gate) İsa heykelini indirmeye karar verdi. Askerler ikonayı indirirken bir grup kadının direnişi ile karşılaştı ve onları katlettiler.

İmparatorun ikonalara karşı giriştiği savaş, büyük bir iç karışıklığın fitilini ateşledi. Bazı ordu birliklerinde isyanlar oldu. Tepkiler bununla sınırlı kalmamış ve imparatorluğun tüm Batı eyaletlerine sıçramıştı. Papa Gregorius da ikona kırıcı hareketi şiddetle kınadı.

Venedik Cumhuriyeti’nin Kuruluşu

Bizans’ın, İtalya’da Roma İmparatorluğu’ndan miras kalan bir etki alanı vardı. Ravenna şehrindeki bir Vali, Kuzey İtalya’da Bizans varlığını sürdürüyordu. Ancak İkonoklazma ile başlayan zincirleme etki buranın Bizans’ın elinden çıkmasına sebep oldu. Kentte baş gösteren isyanda Bizans Valisi öldürüldü ve Venedik’te bir Dükalık kuruldu.  “Doge” ünvanı ile başa geçen dük, Venedik Cumhuriyeti‘nin ilk hükümdarı idi. Böylece Kuzey İtalya’da güç dengeleri değişti.

İkonaların Yasaklanması

İmparatorluk büyük bir sarsıntı geçiriyor olsa da, imparatorun kararı değişmedi. Başkentteki ikona yanlısı Patrik Germanos görevinden azledildi ve yerine “Mülayim” lakaplı Anastasios getirildi. Akabinde ise imparatorluk sınırları içindeki tüm ikonaların yok edilmesi talimatı verildi.

Bu karar asırlık kiliselerin ve manastırların muhteşem koleksiyonlarının yok olması demekti. Birçok keşiş kurtarabildiği kadar ikona ile İtalya’ya kaçtı. Bir kısmı ise Kapadokya’nın vadilerine saklandı. Kapadokya’nın mağaraları asırlar önce Roma zulmünden kaçan Hristiyanlara da sığınak olmuştu. Şimdi ise zulmünden kaçılan kişi, kendisi de Hristiyan olan bir Doğu Roma imparatoru idi.

III. Leon, kararlarına şiddetle karşı çıkan Papa Gregorius’u (Bkz: Pope Gregory III) tutuklamak için bir donanma gönderdi. Ancak gemiler fırtınaya tutularak Adriyatik’in sularına gömüldü. Papa’nın elini zayıflatmak isteyen imparator, Avrupa’da halen Bizans egemenliğinde olan kiliseleri Roma’dan alıp, Konstantinopolis’e bağladı. Böylece Papa’nın hem maddi, hem de manevi olarak etki alanı küçülecekti.

Ancak Leon’un bu hamlesi Batı ve Doğu kiliseleri arasındaki ayrılığı körükledi. 1054’teki “Büyük Ayrışma” gerçekleşene kadar 300 yıl boyunca ilişkiler bir daha asla normale dönmeyecekti.

III. Leon’un Mirası

III. Leon’un son yılları genel anlamda sakin geçti. İmparatorluğun askeri ve bürokratik makamları ikona karşıtı politikaları güçlendirmekle meşguldü.

III. Leon, Arap akınlarını durdurmuş ve Avrupa’yı olası bir Arap işgalinden kurtarmıştı. Bir benzerini İmparator Heraklius yaklaşık bir asır önce yapmış ve Persler’in en güçlü oldukları dönemde Avrupa’ya geçişini engellemişti. Ancak İmparator Heraklius ömrünü mezhep kavgalarını yatıştırmak üzere geçirmişken, III. Leon ise bu kavgaları körüklemişti.

Yetenekli bir asker olan III. Leon, arkasında toprak bütünlüğü sağlanmış bir imparatorluk bıraktı. Ancak aynı imparatorluk manevi anlamda ortadan ikiye bölünmüştü ve için için kaynıyordu.

3. İmparator V. Konstantinos (Kopronimos)

Konstantinos, babasının ikona karşıtı hareketlerini kendine örnek almıştı. Bu sebeple de iktidarı boyunca ikonalara karşı olan devlet politikası tüm şiddetiyle devam etti.

V. Konstantinos, Araplara karşı çıktığı bir sefer sırasında kayınbiraderi Artavasdos tarafından saldırıya uğramış ve geçici olarak tahttan indirilmişti. Bir yıldan biraz daha uzun süren Artavasdos’un saltanatı, Sardes kentindeki bir savaş ile bitti ve V. Konstantinos tahtını geri aldı.

Artavasdos döneminde ikona karşıtı politikalar askıya alınmış ve başkentte kamu binalarına altın ikonalar yerleştirilmişti. V. Konstantinos geri döndüğünde bunları yok ettiği gibi, ikona yandaşlarına karşı eşi görülmemiş bir savaş açtı.

Babası Leon’dan bile ateşli bir ikona karşıtı olan V. Konstantinos, ikona karşıtlığının sanata verdiği zararın farkındaydı. Bu sebeple ikonaların yokluğundan ortaya çıkan sanat eksikliğini gidermeye çalıştı. Böylece çeşitli kiliseler, devlet binaları ve sarayların duvarlarına ağaçlar, kuşlar ve meyveler ile süslü figürler çizildi.

Bu geometrik süslemelerden pek bir örnek kalmamış olsa da, günümüzde Aya İrini’nin merkezindeki kemeri süsleyen taç incelenebilir. Aya İrini Kilisesi, İkonoklazma döneminde bir deprem nedeniyle yıkılıp yeniden inşa edildiği için o dönemin sade ve zarif sanatından küçük örnekler taşır.

V. Konstantinos’un Dini Görüşü

V. Konstantinos’un dini görüşleri, imparatorluğun Doğu eyaletlerinde yaygın olan Monofizit mezhebine yakındı. İsa’nın Tanrısal doğasını ön plana çıkaran bu mezhep, Bakire Meryem kültüne mesafeliydi. Monofizitlere göre Meryem Ana, İsa’nın dünyaya gelmesine sadece vesile olmuştu ve ona bir kutsallık atfedilemezdi.

İkonalara dua etmek, puta tapınmaya eşdeğerdi ve hoş görülemezdi. Azizlere de gereğinden fazla önem verilmesinden hoşlanmıyordu. Tanrı ile olan iletişimde arada bir aracı olmamalıydı. V. Konstantinos, hükümdarlığı boyunca teolojik görüşlerini savunan birçok tez yazdı.

V. Konstantinos, her ne kadar şiddetli bir ikona karşıtı olsa da; yapmak istediği şeyleri babası gibi aceleye getirmedi. İnsanlara şiddetli bir baskı uygulamanın isyanlara yol açacağını ve onu tahtından edeceğini biliyordu. Bu sebeple politikasını uzun bir zamana yaydı ve askeri zaferlerden aldığı güçle orantıladı.

Tüm bunlara rağmen imparatorun gücünün de sınırları vardı. Öncelikle Konstantinopolis dışındaki dini merkezler üzerindeki otoritesi sınırlıydı. Başkentte din işlerine direkt etki edebildiği halde; Antakya, Kudüs ve İskenderiye patriklerine doğrudan müdahale edemiyordu. Roma da dahil tüm dini merkezlerin ikona yanlısı tavır alması, imparatoru zor duruma düşürmüştü.

Hieria Konsili ve Din Adamlarına Saldırılar

Bizans İmparatoru V. Konstantinos
Görsel: Wikipedia.org

V. Konstantinos 754 yılında Kadıköy’deki Hieria Sarayı’nda küçük bir konsil (Council of Hieria) topladı ve burada kendi dini eğilimlerine paralel kararlar çıkmasını sağladı. Bu konsilde alınan kararlar neticesinde Patrik Germanos ve Şamlı Ioannes gibi ikonodül (tasvir yanlısı) liderler aforoz edildi.

İmparator tüm öfkesini imparatorluğu içten kemirdiğine inandığı manastırlara yöneltmişti. İmparatorun din kurumlarına açtığı savaştaki en önemli müttefiki dönemin önemli Bizans generallerinden Michael Lachanodrakon idi.

Zulümlerin arttığı bu dönemde manastırların altın ve gümüşlerine el koyuldu ve manevi mirasları yok edildi. İmparatorluk politikalarına karşı çıkan Aziz Stephanos (Bkz: Stephen the Younger) gibi başkeşişler ise idam edildi.

İmparatorun din kurumlarına bu kadar hiddetle saldırmasının sebebi, manastırların inanları verimsiz bir hayata sevk etmesiydi. V. Konstantinos’un hükümdarlık yılları (741-775) arasındaki bir dönemde büyük bir veba salgını olmuş ve nüfusun üçte birini yok etmişti.

İmparatorluğun azalan insan kaynaklarının manastırlara yönelmesi ve kısır bir hayatı tercih etmesi ölümcül bir zaafiyet yaratıyordu. Öte yandan imparatorun uyguladığı sert politikalar dindar halkın ondan nefret etmesine sebep oluyordu. Bu sebeple imparatora kötü bir anlama gelen “Kopronimos” sıfatını yakıştırdılar.

V. Konstantinos’un Askeri Başarıları

V. Konstantinos’un iktidarı çirkin takma adı ve zalim politikaları ile gölgelenmiş olsa da, imparatorluğun istikrarı açısından başarılı bir dönemdi. Savaş meydanlarında iyi bir komutan olan V. Konstantinos, iktidarı boyunca en çok askerleri tarafından sevildi.

İmparatorun iktidarının erken yıllarında Bizans-Arap savaşları (Bkz: Byzantine-Arab Wars) tüm şiddetiyle devam ediyordu. Ancak sonrasında Araplar bir iç karışıklık yaşadılar. Bu iç savaşların sonucunda 750 yılında Emeviler (Şam) yenildi ve Abbasiler (Bağdat) başa geçti.

Emeviler, Muaviye döneminden beri hep Batı’ya doğru ilerlemeye çalışmışlardı. Ancak Abbasiler’in böyle bir niyeti yoktu. Onlar Asya’nın içlerine doğru bir etki alanı yaratmanın peşindeydi.

Bu yeni gelişmeler V. Konstantinos’a ilaç gibi geldi. Çünkü Bizans’ın Batı sınırlarında Bulgarlar her geçen gün daha büyük bir tehdit haline geliyordu. İmparator Bulgarlara karşı düzenli seferlere çıktı. Ve 763’te Kral Teletz’in ordusunu tamamen yok etti.

İtalya’daki Olumsuz Gelişmeler

Bizans İmparatorluğu‘nun İtalya’da Roma döneminden beri süregelen bir etki alanı vardı. İmparatorlar, Roma’daki Papa üzerinde kısmi de olsa otorite sahibiydi. Ancak Bizans’ın Batı ve Doğu sınırlarındaki savaşlar ve imparatorluğu içten içe yiyen din kavgaları yüzünden İtalya ihmal edildi.

Elbette tek sebep Bizans’ın İtalya’daki askeri varlığının zayıflaması değildi. Bizans otoritelerinin aleni tasvir düşmanlığı da Batı Hristiyanları ile Konstantinopolis’in (zaten çok iyi olmayan) ilişkilerini bozmuştu.

Bizans’ın İtalya’daki son önemli kalesi olan Ravenna, 751’de Lombard Kralı Aistulf tarafından ele geçirildi. Böylece 200 yıl önce (Justinianus döneminde) İtalya’nın tamamına sahip olan Bizans’ın elinde hiçbir şey kalmamıştı.

Kendisini Lombard istilacıları ile baş başa bulan Papa, Roma’da imparatorluk otoritesini yeniden tesis etmek için Franklar ile ittifak kurmaya karar verdi. Alpleri aşarak Fransa’ya giden Papa, Bodur Pippin’i (Bkz: Pepin the Short) Frank Kralı olarak kutsadı.

Pippin, Papa’nın (Bkz: Pope Zachary) ona sağladığı meşruiyete karşılık, İtalya’nın önemli bir bölümünü Lombard Krallığı’ndan geri aldı ve Papa’ya teslim etti. Böylece iki taraf da birbirine hak etmediği şeyleri sağlamış oldu. Çünkü Pippin, Frank tacını Childeric III’den gayrimeşru bir şekilde almıştı. Papa’nın Pippin sayesinde devraldığı topraklar ise aslında Bizans’a aitti.

Sonuç olarak Papa’nın, Frank Krallığı ile bu yeni işbirliği; kısa bir süre sonra Kutsal Roma İmparatorluğu’nun kurulmasına yol açacaktı. Böylece Bizans, Roma İmparatorluğu’ndan miras aldığı (İtalya üzerindeki) meşru hak iddiasını tamamen kaybedecekti.

V. Konstantinos, sekizinci yüzyılda Bizans imparatorları arasındaki en fanatik ikona düşmanıydı. Ancak imparatorun bu aşırı davranışlarının altında (yazının içinde sıkça değindiğimiz gibi) oldukça haklı sebepler vardı.

4. İmparator IV. Leon

V. Konstantin ömrünün son yıllarını Bulgarlarla savaşarak geçirmişti. 775’te bu askeri seferlerden birinden dönerken öldü. Yerine ise bir Hazar prensesinden olan oğlu IV. Leon (Bkz: Leo IV the Khazar) geçti. IV. Leon, çok genç yaştan beri “Caesar” unvanı ile tahta ortaktı. 17 yaşındayken Irene adındaki Atinalı bir kadınla (Bkz: Irene of Athens) evlenmişti.

Irene, Atina’dan Bizans sarayına gelin gelmiş olan ikinci kadındı. Bunlardan ilki, II. Theodosius’un eşi olan Athenais (Bkz: Aelia Eudocia) idi. Athenais, Bizans tarihinde bir bilgelik ve soyluluk timsali olarak iz bırakırken, Irene ise yıkıcı bir ihtirasa sahip olan entrikacı biri olarak bellendi.

IV. Leon, babasına göre daha ılımlı bir karaktere sahipti. İkonodül olan karısının da etkisiyle devletin tasvir karşıtı politikalarını biraz esnetti. Emevilerin yerine gelen Abbasiler ile savaşan IV. Leon, Tüberküloz hastalığı sebebiyle iktidarının henüz 5. yılında öldü.

IV. Leon fiziksel olarak zayıf biriydi ve uzun yıllar hastalıklarla boğuştu. Bu onun maneviyatına da etki etmişti. İmparatorun zayıflığını fırsat bilen Irene, kocasının iktidarının erken yıllarından itibaren devlet işlerinde etkili olmaya başlamıştı.

5. İmparator VI. Konstantinos

IV. Leon’un aniden ölmesiyle yerine çocuk yaştaki VI. Konstantinos geçmişti. İmparator henüz 9 yaşında olduğu için tahtı annesiyle paylaşmak zorundaydı. Böylece Irene, Bizans İmparatorluğu’nu fiilen yönetecekti.

Irene’nin ihtiraslı bir ikonodül olması, Bizans’ın 50 yıldır devlet politikası olarak belirlediği ikonoklast geleneği tehdit ediyordu. Bu karşıtlık Irene’nin iktidarının ilk yıllarından itibaren devlet kurumlarında büyük çatışmalara sebep oldu.

Irene daha kocası (IV. Leon) ölmeden tasvir karşıtlığını yumuşatmak için girişimler yapmaya başlamıştı. Ancak ikonoklast gelenekten gelen ordu ve bürokrasi bu girişimlere muhalefet ettiler. Irene her ne kadar oğlunun imparator olmasıyla tüm gücü ele geçirse de, açıktan açığa tasvir yanlısı bir yönetim sergilemek için yerini sağlamlaştırana kadar beklemek zorundaydı.

Aslında ordu Irene’nin yönetimi devralacağını bildiği için tahta IV. Leon’un oğlu Konstantinos yerine, kardeşlerinden birinin geçmesini istemişti. Ancak bu konuda direten ordu mensupları görevinden azledildi ve Leon’un kardeşleri de zorla rahip yapılarak manastıra kapatıldı.

Irene’nin yaptıkları Bizans ordusunun maneviyatına kötü etki etmişti. Ancak yine de ona yakın olan birlikler Yunanistan’daki Slav isyanlarını bastırmakta başarılı oldu.

Bu başarıyı fırsat bilen Irene, tasvirleri geri getirmek istediğini Papa I. Hadrianus’a (Bkz: Pope Adrian I) bir mektup ile bildirdi. Irene ve oğlu Konstantinos, 786’da İstanbul’da toplanacak konsil için papadan temsilci göndermesini istediler.

Papa bir yandan onları destekliyor, diğer yandan ise Güney İtalya, Sicilya ve İlirya piskoposluklarının kendisine bağlanmasını şart koşuyordu. Sonuç olarak Papa, 786’da Kutsal Havariler Kilisesi‘nde toplanacak konsil için elçilerini göndermeyi kabul etti.

Ancak Irene’nin imparatorluk üzerindeki kudreti henüz sandığı kadar sağlam değildi. Havariyyun Kilisesi’nde toplanan konsil, ikonoklast askerlerin baskınına uğradı ve dağıtıldı.

İkinci İznik Konsili (Yedinci Ekümenik Konsil)

Sekizinci Yüzyılda Bizans Konsilleri

Irene, konsili dağıtan birlikleri Araplarla savaş bahanesi ile Doğu Anadolu’ya gönderdi ve yerine kendisine sadık askerleri getirdi. Genel olarak Bizans’ın Batı garnizonları Irene’ye bağlıydı. Çünkü Batı vilayetleri Ortodoks inanca bağlıydı ve tasvir yanlısı idiler.

Buna karşılık Doğu vilayetlerindeki birlikler Monofizit inanca yakın oldukları için, tasvirlere de karşıydılar. İsa’yı normal bir insanmış gibi resmeden ikonalara sıcak bakmıyorlardı.

Sonuç olarak 787’de yılında İznik kentinde bir konsil toplandı. Bu konsil, İmparator Konstantin döneminde toplanmış olan Birinci İznik Konsili ile aynı yerde bir araya gelmişti.

Konsilde Konstantinopolis’in dini görüşünü Irene’ye çok yakın eski bir bürokrat olan Tarasius (Bkz: Tarasios of Constantinople) temsil ediyordu. Toplantıdan çıkan kararlarda V. Konstantinos döneminde toplanan Hieria Konsili’ndeki ikona karşıtı kararlar iptal edildi.

VI. Konstantinos’un Yükselişi ve Düşüşü

İmparator Konstantinos, en başından beri annesinin gölgesinde kalmış ve bir kukla imparator gibi davranmıştı. Ancak Irene’ye karşı olan muhalefet güçleri, 790 yılından itibaren Konstantinos’un çevresinde toplanmaya başladılar.

İktidarı kaptırmak istemeyen (taht naibi) Irene, oğlunun yetki alanını kısıtlamaya başladı. Bu da yeterli olmayınca Konstantinos’u hapse attırdı ve tüm ordu komutanlarının kendisine sadakat yemini etmesini istedi.

Irene’nin hem dini görüşlerinden, hem de devleti yönetme şeklinden hoşlanmayan doğu ordusu ayaklandı. İmparatoriçeyi bir saraya hapsettiler ve Konstantinos’u tek yetkili hükümdar kıldılar.

Ancak Konstantinos devleti yönetecek olgunluğa sahip değildi. Abbasiler 791’de Bizans’ın doğu sınırlarına girdiklerinde, imparator savaşmaktan kaçındı ve yüklü bir savaş tazminatı ödemek pahasına barışa razı oldu.

Bundan daha kötü bir olay ise bir yıl sonra Bulgar ordusuna karşı savaş meydanına çıktığı, Marcellae’de (Bkz: Battle of Marcellae) yaşandı. Bulgar Kralı Kardam’ın ordusu, Bizanslıları dağıttı ve imparator utanç verici bir şekilde savaş meydanından kaçtı.

Irene’den yaka silken Bizans ordusu, adeta yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştu. Konstantinos’tan umudu kestikleri için önceki imparator IV. Leon’un kardeşlerinden birini tahta çıkarmak istediler, ancak başarılı olamadılar.

VI. Konstantinos’un Bizans’a verdiği zarar bunlarla da kalmadı. Eşi Maria’dan sebepsiz yere ayrılan ve Theodote adlı bir saray nedimesi ile evlenmek isteyen imparator, koyu dindar keşişlerin büyük tepkisini çekti.

Konstantin’in Theodote’den bir oğlu oldu. Ancak manastır başkeşişleri bu evliliği gayrimeşru gördükleri gibi, bu çocuğu da yasal bir varis olarak tanımadıklarını açıkladılar. Bu sebeple bazı keşişler Selanik’e sürüldü.

Kilisenin tasvir karşıtları ve tasvir yanlıları arasında ayrıldığı yetmiyormuş gibi yeni bir hizip daha çıkmıştı. Bu bölünme ise Patrik Tarasios’un başını çektiği devlete yakın ve ılımlı ikona yanlıları ile, imparatoru kınayan koyu dindar ikona yanlıları (ekseriyetle manastır keşişleri) arasında olmuştu.

6. İmparatoriçe Irene

İkonoklast muhalifleri hayal kırıklığına uğratan, ordunun desteğini kaybeden ve en sonunda yaptığı aykırı evlilikle manastırları da karşısına alan VI. Konstantinos, artık annesi Irene’ye karşı savunmasızdı.

VI. Konstantinos çaresiz bir şekilde askeri başarılar kazanmak ve geçmişteki utanç verici yenilgilerini affettirmek istiyordu. Bu amaçla 797 yılında doğuya sefere çıktı. Ancak ünlü Abbasi halifesi Harun Reşid (Bkz: Harun al-Rashid) karşısında başarısız oldu.

Bu son olay Irene’ye istediği fırsatı vermişti. Konstantinopolis, imparatorun ödlek olduğu ve yine savaş meydanından kaçtığı söylentileri ile çalkalanırken, imparator bir saray darbesi ile esir alındı ve gözlerine mil çekildi.

Ağır yaralanan VI. Konstantinos kısa bir zaman sonra öldü ve Irene tek başına hükümdar oldu. İmparatoriçenin halk nezdindeki imajı zaten kötüydü, bu olaydan sonra iyice kötüleşti.

İmparatoriçe Irene de bu olumsuz imajı silebilmek için Bizans’ın hazinesinin kaldıramayacağı vergi indirimleri yaptı. Üstelik Bizans’ın sınırlarına gelmiş geçmiş en büyük Abbasi halifesi dayanmıştı. Irene, Harun Reşid’in Anadolu’ya askeri sefer düzenlemesini engellemek için büyük miktarda haraç ödüyordu.

Bizans İmparatorluğu’nun tahtında bir kadının oturuyor olması tüm geleneklere aykırıydı. Konstantinopolis, Roma İmparatorluğu‘ndan gelen meşru hakları sayesinde geçmişin tüm din merkezleri (Roma da dahil) üzerinde söz hakkında sahipti. Ancak o dönemki bakış açısıyla Irene’nin başında bulunduğu bir Bizans, otorite boşluğuna sebep oluyordu.

Kutsal Roma İmparatorluğu’nun Kuruluşu

Papa Şarlman'a Taç Giydiriyor

Irene’nin varlığı, Roma’ya uzun süredir istediği bir fırsatı verdi. Vatikan çok uzun zamandır Roma (yani Bizans) ile ilişkileri koparmayı göze almış ve kendine yeni müttefikler bulmuştu. Bu amaçla Pippin (tahtı gayrimeşru olarak ele geçirmiş olsa bile) “Frank Kralı” olarak kutsanmış ve meşru ilan edilmişti.

Bu stratejinin devamı olarak Pippin’in oğlu Şarlman (Bkz: Charlemagne veya Charles the Great) Roma imparatoru olarak taç giydi. Papa III. Leon (Bkz: Pope Leo III), Şarlman’a bizzat tacını takdim etmiş ve onu Kutsal Roma İmparatorluğu’nun kralı ilan etmişti.

Böylece artık Hristiyan dünyanın başındaki tek meşru hükümdar Bizans İmparatoru olmayacaktı. Yıkılan Batı Roma İmparatorluğu’ndan doğan 400 yıllık otorite boşluğu doldurulmuş ve Avrupa, hem dini (Papa) ve hemde siyasi (Şarlman) anlamda Kutsal Roma İmparatorluğu altında birleşmişti.

Şarlman bu oldu bittinin kendisine tam meşruiyet sağlayacağından şüpheliydi. Bu sebeple Doğu ve Batı’yı birleştirmek ve kendi imparatorluğunun meşru temellerini sağlamlaştırmak adına 802 yılında Irene’ye evlenme teklif etti.

Irene’nin Tahttan İndirilmesi

Konstantinopolis halkının gözünden Batı’da olanlar kabul edilemezdi. Roma imparatoru ve Kilise’nin kurucusu (İznik Konsili ile) Büyük Konstantin’in mirası kesintisiz olarak onun halefleri aracılığı ile Konstantinopolis’te devam ediyordu. Roma’nın başına hiçbir meşru dayanağı olmayan bir ” barbar kökenli” getirilmesi düşünülemezdi.

Bu sebeple her ne kadar Irene, Şarlman ile evlenip kendisini içinde bulunduğu çıkmazdan (sonuçta halk da, ordu da ondan nefret ediyordu) kurtarmak istemiş olsa da, Konstantinopolis’teki bürokratlar buna izin vermedi.

Irene 802 yılında üst düzey bürokratların topladığı bir meclisin kararıyla tahttan indirildi ve başkentten sürüldü. Yerine ise imparatorluğun hazinedarı olan Nikephoros geçecekti.

Yazarın Notları

Sekizinci Yüzyılda Bizans yazısının başlıca kaynağı, John Julius Norwich’in “Byzantium” adlı eseridir. Ancak bazı noktalarda Robin Pierson’un “The History of Byzantium” podcast yayınında anlatılanlardan da faydalandım. Buna ek olarak yazı içinde referans verdiğim Wikipedia sayfalarından bu yüzyılın başlıca karakterlerinin hayatlarını gözden geçirdim.

Aslına bakarsanız bu yazıları okuduğum konuları unutmamak için yazıyorum. Bu özet yazıları bir anlamda okuduğum kitaplarda altını çizdiğim yerlerin bir derlemesi ve ihtiyaç duyduğumda güvenilir bir kaynak görevi görüyorlar.

Bu yazıları çok az kişinin okuyacağını biliyorum. Ancak notlarımın kütüphanemdeki bir defter yerine burada durması bir kişiye bile fayda sağlasa bir şeydir. Ayrıca bu modern sitelerin arama kutuları o kadar işlevsel çalışıyor ki, bir karakteri merak ettiğimde site içinde aratıp hangi yazının neresinde geçtiğini anında bulabiliyorum. Velhasıl teknoloji güzel bir şey. : )

Bu yazıda geçen olayların devamı için Dokuzuncu Yüzyılda Bizans yazısını okuyabilirsiniz. Keyif alacağınızı umarak, iyi okumalar diliyorum.

Serhat Engül

Filed Under: Bizans Tarihi, Popular

blank

About Serhat Engül

Merhaba, ben Serhat Engül. İstanbul'da faaliyet gösteren bir profesyonel turist rehberiyim. Bu sitede İstanbul tarihi ile ilgili yazılar bulabilirsiniz. Ayrıca elimden geldiğince İstanbul'un gölgede kalmış tarihi eserlerini de tanıtıyorum. Keyifli okumalar dilerim.

Reader Interactions

Leave a Reply Cancel reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Primary Sidebar

Sosyal Medya Linkleri

  • Facebook
  • Instagram
  • Pinterest
  • Twitter
  • YouTube

Istanbul Turist Rehberi

blankMerhaba, ben Serhat Engül. İstanbul'da faaliyet gösteren bir profesyonel turist rehberiyim. Bu sitede İstanbul tarihi ile ilgili yazılar bulabilirsiniz. Ayrıca elimden geldiğince İstanbul'un gölgede kalmış tarihi eserlerini de tanıtıyorum. Keyifli okumalar dilerim.

serhatengul

İstanbul ile ilgili en çok sevdiğim şeyleri bi İstanbul ile ilgili en çok sevdiğim şeyleri bir liste haline getirsem unuttuğum o kadar çok detay olurdu ki! Mesela Taksim Meydanı'na gitmek için bindiğim metronun Haliç'te aydınlığa kavuşması... Köprünün üzerinden gözüken o binlerce yıllık İstanbul manzarası... Bir tepeye doğru tırmanan metro, çevresindeki eski binaların arasından bir ok gibi Pera'ya doğru ilerler. sonra tekrar karanlığa gömüldüğünde Beyoğlu'na kavuşur. Daha demin yeryüzündeyken nasıl yerin bu kadar dibine indik diyerek yukarı doğru tırmanmaya başlarsın. Her köşe başındaki tabelada Taksim Meydanı'nı gösterir ama oraya bir türlü ulaşamazsın... Dönülen köşeler, yürüyen bantlar ve tırmanan merdivenlerin sonunda kiliselerin yüksekteki pencerelerinden merkeze süzülen ışık gibi vurur meydandan gelen aydınlık son dönemeçte insanın yüzüne... Meydana çıkmak ise hep yeni bir başlangıçtır. Sanki ilk kez geliyorsundur buraya... İstanbul denen gayya kuyusu aslında bir kasırganın gözü olsaydı, o kara delik gibi tüm bulutları ortaya çeken ve şekil veren yer de Taksim Meydanı'ydı. Gideceği yere en kısa zamanda ulaşmaya alışmış olan rehber ayaklarım beni kısa yollardan Karaköy'e ulaştırmaya çalışırken bu sefer onlara durun dedim. Bugün farklı bir yoldan gidelim. Tak şu kulaklıkları da biraz müzik dinleyip havaya girelim. Kulağımda son günlerde en çok dinlediğim müziklerin tınıları çınlarken meşhur heykelin etrafında dönüyorum. İnsanların yüzündeki gülümseme ve koşuşan çocukların neşesinin meydanı kış güneşinden daha çok ısıttığını hissediyorum. Taksim Meydanı'ndayken hep gidere doğru ilerleyen bir su gibisin aslında, eninde sonunda İstiklal Caddesi'nin başında daralan o yola girip tünele kadar akmadan huzur bulamazsın... Oraya vardığında ise artan eğimin etkisiyle yüksek kaldırımdan da Haliç'e akacaksın... >>> Burada karakter sınırı dolduğu için devamını yorumlar kısmına ekledim. :) #serhatengul #istanbulturistrehberi
Geçenlerde rüyalar ile ilgili bilimsel bir değe Geçenlerde rüyalar ile ilgili bilimsel bir değerlendirme okumuştum. Bu yazıya göre rüyalar ve ilham dediğimiz şey tamamen bilinçaltının bir yansımasıydı. İnsan böyle düşününce insan zihninin ne kadar kompleks bir yapıya sahip olduğunu bir kez daha anlayıp irkiliyor. Aradan belli bir zaman geçti ve ben bu yazıyı okuduğumu bile unutmuştum. Rüyamda ise uluslararası bir müzik müsabakası vardı ve Türk sanatçı piyanosu ile muhteşem bir eser çalıyordu. Adam piyanonun tuşlarına öylesine seri ve (müziğin ritmine göre) sert bir şekilde basıyordu ki, ona delicesine özeniyor olsam da, hiçbir zaman onun gibi çalamayacağımı aklımdan geçiriyordum. Ben piyano eğitimi almamış olmama hayıflanırken eserini sonlandırdı ve seyirciyi selamlamaya başladı. Yalnız dev bir konser salonundaki seyircileri çılgına çeviren ve delicesine alkışlanan Türk piyanist, siyahi bir kardeşimizdi. Şimdi düşününce onu Fransız futbolcu Mbappe'ye benzettim. Ama bir dakika! Yoksa yıllar önce izlediğim "Green Book" filmindeki Don Shirley'e mi benziyordu. Hani şu siyahi Amerikalı piyanist ve onun İtalyan şoförünün maceralarını anlatan filmden mi anımsamıştım onu?! Eh işte bunlar hep bilinçaltı... :) Pandemi sırasında müzisyenlerin sorunları ile ilgili bir video izlemiştim. (Ben insan değil miyim? Bölüm 3) Orada röportaj veren efsane Türk müzisyenlerinden biri (Ahmet Güvenç), 13:20'den itibaren inanılmaz bir konuya giriyor ve "Gülpembe'yi nasıl bestelediniz?" sorusuna: "Ben yapmadım onların hepsi zaten var. Sen yeterince incelebilirsen ve çalışırsan oradan bir tanesini almana izin veriyorlar" demişti. Bu bana Storytel'de son dinlediğim kitap olan Orhan Pamuk'un "Kar" romanındaki şair KA'nın (Kerim Alakuşoğlu) Kars'ta kendisine gelen şiirleri bir telaşla not defterine yazmasını anımsatıyor. "Şiir geldi" diyen KA, yalnız kalabileceği en yakın yere gidip göklerden gelen ilhamı kağıda aktarıyordu. Storytel sayesinde son 2 ayda 6 kitap okudum. Üçü Orhan Pamuk'un kitaplarıydı. "Kafamda Bir Tuhaflık", "Benim Adım Kırmızı" ve son olarak da "Kar". Orhan Pamuk okuyan birinin edebiyata yakınlık duymaması imkansız olsa gerek. #serhatengul #istanbulturistrehberi
İstanbul'daki turizmin doğası gereği ne kadar İstanbul'daki turizmin doğası gereği ne kadar hareketli bir turist sezonu olursa olsun, Kasım sonunda itibaren işler yavaşlamaya başlar. Aralık, Ocak ve Şubat ayları ise oldukça sessiz ve sakin geçer. Bu durum her ne kadar ekonomik anlamda bir dezavantaj getirse de, bir yandan da insanın kendini yenilemesi için kucak dolusu boş zaman anlamına gelmektedir. Zaten turizm ile uğraşan biri senelik mali programını yaparken "winter is coming" durumunu her zaman göz önüne almak durumundadır. Bu sebeple de "Ağustos Böceği" değil, "Karınca" gibi davranmak gerekir. Velhasıl havaların soğuması ile oluşan boş zamanı değerlendirmek için birçok uğraş edindim. Bunlardan ilki kendimden daha tecrübeli rehberlerin turlarına katılıp İstanbul'a başka birinin penceresinden bakmak oldu. Gerçekten de bazen anlatan değil de, dinleyen tarafta olmayı çok seviyorum. Bir turist grubunun arasına karışıp "masum bir turist" olarak şaşkın şaşkın etrafıma bakınmak çok hoşuma gidiyor. Bir de eski rehberler ile arşınladığım semtlerle ilgili daha önce duymadığım keyifli öyküler dinliyorum. Uzun bir süre kendi bildiğiniz yerleri gezdirip, kendi bilgilerinizi paylaşınca bir çeşit körleşme yaşayabiliyorsunuz. Bu da sizin bir döngüye girmenize sebep oluyor. Bu zinciri kırmak için farklı kitaplar okumak, farklı insanlarla gezmek ve şehirde bolca yürüyüş yapmak gerekiyor. Bu arada daha önce Storytel'e yeni üye olduğumu ve çok memnun kaldığımı söylemiştim. Henüz iki ay dolmadan Sofie'nin Dünyası, Doğu Ekspresi'nde Cinayet, Bir Borsa Spekülatörünün Anıları kitaplarını bitirdim ve şimdi Orhan Pamuk'un bir kitabına başladım. İstanbul'u bu kadar seven biri olarak, Orhan Pamuk'un kitaplarını daha önce okumadığım için kendime hayret ediyorum. Şu an okuduğum (yani dinlediğim) "Kafamda Bir Tuhaflık" isimli kitabındaki İstanbul nostaljisinden çok keyif aldım. Kitap Beyoğlu başta olmak üzere İstanbul'un birçok semtinde 1950'lerden itibaren yaşanan dönüşümü okuyucuya ustalıkla aktarıyor. Böylece başka rehberlerin turlarında tekrar tekrar gezdiğim Beyoğlu'nun mahalleleri (Cihangir, Tomtom, Firuzağa v.b.) hakkında tamamlayıcı birçok bilgiye eriştim. #serhatengul #istanbulclues #istanbulturistrehberi
Storytel sayesinde uzun zamandır okumaya bir tür Storytel sayesinde uzun zamandır okumaya bir türlü vakit bulamadığım bir kitabı bitirdim. Yıllar önce Sofie'nin Dünyası'nı (diğer birçok kitap gibi) alıp kitaplığıma koymuştum ama okumaya fırsat bulamamıştım. Okuma önceliğini mesleğimle paralel olan tarih kitaplarına verdiğim için aldığım alternatif kitaplar yıllarca kenarda bekliyor. Geçen ay Storytel'e üye olunca sanal kitaplığıma ilk eklediğim iki kitap "Doğu Ekspresinde Cinayet" ve "Sofie'nin Dünyası" olmuştu. 19 saatlik bir kayıt olan Sofie'nin Dünyası'nın yalnızca bir haftada sonuna geldim. Bu sesli kitap işi gerçekten çok hoşuma gitti. Böylece müzik dinleyerek harcadığım zamanı harika bir uğraşla değerlendirme şansı buldum. Sesli kitap elbette basılı kitapların yerini tam olarak tutmuyor. Ben okuduğum kitapların altını çizip, bazen de özetini çıkardığım için kesinlikle aynı şey değil. Ancak kitaptan aldığım ilhamla birçok Wikipedia sayfasını karıştırdığım için aklımda çok şey kaldı. Her şeyden önce "Felsefe Tarihi" ile ilgili aklımda bir zaman çizelgesi oluştu. Genel anlamda bir çocuk kitabı olarak kabul edilse de, Sofie'nin Dünyası Antik Yunan döneminden günümüze kadar yaşamış olan filozofları aklınızda bir sıraya koyuyor. Bu sayede merak ettiğiniz felsefi akımlara ve filozoflara kitap dışında yaptığınız araştırmalar ile yoğunlaşabiliyorsunuz. Sesli kitap elbette yazılı kitap kadar akılda kalıcı olmayacaktır ama anladığım kadarıyla notlar alarak daha fazla fayda sağlamak mümkün. 2 senelik pandemi sonrası İstanbul'da Nisan'dan itibaren güzel bir turizm sezonu oldu. İşlerin ufaktan yavaşlamaya başladığı şu günlerde Storytel gibi birkaç uğraş daha buldum ve onları da günlük gibi kullandığım sayfamdan paylaşacağım. Marmaray geldiğinden beri vapura çok daha az biner olduk. Ama geniş vakitlerimde halen Eminönü-Kadıköy veya Beşiktaş-Kadıköy vapurları ile seyahat etmeyi çok seviyorum. Eğer turlarımda Kadıköy olursa da ulaşım için mutlaka vapur kullanıyorum. Vapur yolculuğu İstanbul'da yaşamanın en vazgeçilmez parçalarından biri. Bir dönem her gün kullanmaya çok alışmıştım ve tadını çok da çıkaramıyordum. Şimdi ara sıra bindiğim için turistik gezi gibi geliyor. :) #serhatengul #istanbulclues
Gezilerim sırasında en çok gözlemlediğim şey Gezilerim sırasında en çok gözlemlediğim şeylerden biri insanların bir öykü anlatılırken pür dikkat kesilmesi ve tarihten çok hoşlanmayanların bile dinlemeye başlaması. Bu sebeple gezdirdiğim her yerin tarihini ve öne çıkan özelliklerini bir öykünün parçaları gibi anlatıyorum. Baştan sona dinleyen kişi hem benim o tarihi eserle ilgili bildiğim hemen her şeyi öğrenmiş oluyor ve hem de parçalar birleştiğinde bir bütünlük oluşuyor. Bu da dinleyen kişiyi tatmin ediyor. Yeni bir şeyler öğrenme hissi gelişmiş zihinler için çok kıymetli bir şey. Para biriktirip sevdiğiniz bir şeyi almak ile benzer bir kavuşma algısı yaratıyor. Beni dinleyen birçok kişinin "Evet işte şimdi kafamda her şey yerine oturdu." dediğine çok şahit oldum. O an yüzlerindeki gülümseme benim için paha biçilemez oluyor. Bazı insanlar "Ben rehbersiz de pekala gezebilirim. Bilmediğim bir şeye de herhangi bir kaynaktan bakarım." diyorlar. Ancak kendilerine rehber tarafından verilen bilginin, uzun yılların içinden süzülerek geldiğini hesaba katmıyorlar. Yani bir bölgede uzmanlaşmış bir arkeolog, sanat tarihçisi veya tur rehberinin bildiklerini öğrenmeniz için onlarca kitap okumanız ve söz konusu yere onlarca ziyaret yapmış olmanız gerekiyor. Bu detayların size hazır olarak verilmesi, adeta size çok değerli bir şeyin sunulması gibidir. Bilgi çağımızın en kıymetli hazinesi olduğu için, gelişmiş zihinler "hedeflenen bilgiye" ulaştıklarında büyük bir zevk alıyorlar. Ben tarihin belli bir döneminde (Geç Antik Çağ ve Orta Çağ) uzmanlaşmaya çalışan bir rehberim. Elbette sunumlarım da bu dönem içinde kaldıkça daha vurucu oluyor. Ancak ben de az bildiğim ve çok ilgi duyduğum bir konuda başka bir uzmandan bilgi edindiğimde benzer bir hissi yaşıyorum. Karşımdaki insanın ağzından çıkan her kelimeye adeta dikkat kesiliyorum. Çünkü biliyorum ki o bilgileri edinmek için yıllar harcamak gerekiyor. Yapay zekanın birçok mesleği yok edeceğine dair bir algı var. Ancak insanlığın en eski mesleklerinden olan "öykü anlatıcılığı" yakın zamanda kaybolacak gibi değil. Bu kabiliyete sahip olan insanların daha uzun yıllar romanları okunur, filmleri izlenir ve anlatıları da dinlenir.
Son zamanlarda fark ettim ki, Youtube üzerinden y Son zamanlarda fark ettim ki, Youtube üzerinden yayın yapan belgesel kanallarının kalitesi inanılmaz yükselmiş. Epic History TV diye bir kanalda ünlü Doğu Roma generali Belisarius'un hayatını anlatan bir belgesele denk geldim ve çok keyif aldım. Adamlar her biri yaklaşık 25 dk süren 6 parçalık bir belgesel hazırlamışlar ve ortaya adeta bir şaheser çıkmış. Eskiden bu kalitede belgeselleri ancak BBC'de veya History Channel'da görebilirdik. Şimdi önümüzde sonsuz seçenek var. Belisarius, 500'lü yıllarda İstanbul'da (o zamanki adıyla Konstantinopolis) yaşamış bir Bizans subayıydı. 532 yılında yaşanan büyük Nika İsyanı'nın bastırılmasında kilit rol oynamıştı. Daha önce Belisarius'un Afrika ve İtalya seferlerini John Julius Norwich'in "Byzantium" adlı kitabından detaylıca okumuş ve çok keyif almıştım. Şimdi bu belgesel sayesinde bir animasyon tadında bir kez daha izledim. Bazen düşünüyorum da bazı insanlar ünlü olmak için doğmuş. :) Sen Bizans'ın gücünün zirvesinde olduğu 6. yüzyılda dünyaya gel ve Justinianus gibi bir imparator ile aynı dönemde tarihe adını yazdır. "Flavius Belisarius" adamın ismi bile söylerken insanın ağzını dolduruyor. Gerçi Justinianus da öyle! Ayasofya daha inşa edilir edilmez ilk bu adamlar gezdi. Vallahi insan kıskanıyor! Yine her zaman olduğu gibi yazdığım şeylerin eklediğim resimle bir alakası yok. :) Instagramı böyle bir günlük gibi kullanmaya devam edeceğim. Belki sonradan döner nelerle ilgilenmişim diye bakarım. Ha bu arada bu sevimli kediciğin arkasındaki tarihi bina ünlü Sirkeci Tren İstasyonu. Hani şu Şark Ekspresi'nin (Orient Express) son durağı olan yer. Storytel'den Agatha Christie'nin "Doğu Ekspresinde Cinayet" romanına başlamışken iyi denk geldi. #istanbulphotos #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #serhatengul #istanbulturistrehberi
Turlarım genelde Sultanahmet, Fener-Balat ve Beyo Turlarım genelde Sultanahmet, Fener-Balat ve Beyoğlu semtlerinde oluyor. Ancak turlardan sonra vakit buldukça çocukluk aşkım Kadıköy'e kaçıyor ve burada vakit geçiriyorum. İstanbul'da yabancı turistleri gezdirdiğim ve ballandıra ballandıra tarihini anlattığım yerler ile kendi vakit geçirmek istediğim yerler arasında biraz fark var. Örneğin turlarım biter bitmez Sultanahmet'i hemen terk ediyorum. Balat'ta vakit geçirmeyi biraz daha fazla sevsem de ilk sıralarda olduğunu söyleyemem. Buna karşın Eminönü ve Kadıköy ise İstanbul'da dolaşmayı en çok sevdiğim yerler. Üçüncü sıraya ise Beyoğlu'nun Tünel'den Galatasaray Lisesi'ne kadar olan kısmını koyabilirim. #istanbulphotos #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #serhatengul #istanbulturistrehberi
Yerebatan Sarnıcı 2015 ile 2020 yılları arası Yerebatan Sarnıcı 2015 ile 2020 yılları arasında kısmen tadilattaydı. Bu sebeple sarnıcın yarısına denk gelen bir bölümü göremiyorduk. 2020 yılında (pandemi sırasında) tamamen kapanan sarnıçtaki tadilat hızlandırıldı ve 2022'nin yaz aylarında yeniden açıldı. Şu sıralar İstanbul'da gezebileceğiniz en şık tarihi eserin, oldukça başarılı bir tadilat geçiren Yerebatan Sarnıcı olduğunu söyleyebilirim. İçerideki kırmızı ve yeşil ışıklar harika bir ambians yaratıyor. Son tadilattan sonra sarnıcı süsleyen modern sanat eserleri bazıları tarafından beğenildi, bazıları tarafından ise eleştirildi. Açıkçası ben beğenen taraftayım. Sarnıcın atmosferi ile uyum sağlayan hoş sanat eserleri eklenmiş oldu. Şu sıralar Ayasofya'nın önünde inanılmaz kuyruklar var. Bazı kısımlar (üst kat galerileri) de kapalı. Sultanahmet Camii tadilatta ve mavi çiniler inşaat iskelesinden dolayı görülemiyor. Topkapı Sarayı'nda ise Hazine Dairesi'nin restorasyonu henüz bitmedi. Daha başka birçok tarihi eser (Kariye Camii, Fehiye Müzesi v.b.) tadilatlar sebebi ile kapalıyken Yerebatan Sarnıcı'nın tüm görkemiyle geri dönmesi güzel oldu. Darısı diğer yerlerin başına diyelim. #istanbulphotos #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #serhatengul #istanbulturistrehberi
Dünyada kedilerin bu kadar yaygın yaşadığı b Dünyada kedilerin bu kadar yaygın yaşadığı bir şehir var mıdır bilmiyorum. Ben gezdiğim yerler arasında hiç görmedim. Avrupa'da zaten sokaklarda hayvan gezmiyor. Hindistan'da biraz kedi görmüştüm ama çok zayıf ve bakımsızlardı. Bizim kedilerin onlara göre maşallahı var. Elbette kışın onlar için hayat biraz zorlaşıyor. Bir de trafik belası var. Ama bağışıklık sistemi sağlam olan kediler, araçlardan ve türlü beladan kendini koruyup uzun bir yaşam sürebiliyor. Son dönem Sirkeci Garı'nda bir kedi kolonisi görüyorum. Bu yaz başında hepsi yavruydu, şimdi büyüdüler. Sultanahmet, Fener Balat, Cihangir ve Kadıköy zaten kedi dolu. Onların mutlu ve huzurlu olduğunu gördükçe ben de seviniyorum. Bagajda koca bir kutu kedi maması taşımak 7 yıldır alışkanlık oldu. Doğadan soyutlanmış ve stresle dolu şehir hayatında belgesel izler gibi kedileri izliyor ve terapi misali ruhumuzu tedavi ediyoruz. Çok yaşayın minikler! #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #istanbullife #cats #catsoftheworld #serhatengul #istanbulturistrehberi
It is a great pleasure to wander in the historical It is a great pleasure to wander in the historical bazaars of Istanbul. Especially getting lost in the Grand Bazaar is a funny experience for every first time tourist in Istanbul. Home to more than 3000 shops spread over 67 streets, the Grand Bazaar is like a gigantic labyrinth. Here you can buy many things about Turkish handicrafts. Among the main things that can be found in the Grand Bazaar are Turkish carpets, Iznik tiles, scarves, bags and watches. However, what stands out in front of all in terms of visuality are colored lanterns. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
There is a giant mosque on the top of the Historic There is a giant mosque on the top of the Historic Peninsula, which can be seen from almost anywhere in Golden Horn. This mosque was built in the 16th century by Mimar Sinan, the most famous architect in Ottoman history. This mosque, which was built on one of the most prominent hills of old Istanbul, was built in the name of Sultan Suleyman, who was the ruler during the peak years of the empire. The Suleymaniye Mosque overlooks the city from a hill. On the other hand, there is another mosque on the left of the photograph, which looks like its little baby. This second mosque was built for Rustem Pasha. He was married to the daughter of Suleyman the Magnificent and was also a Grand Vizier. Rustem Pasha Mosque, which hosts the most beautiful examples of Iznik tiles, is one of my favorite mosques in Istanbul. Since the Blue Mosque is under restoration these days, we cannot see the magnificent tiles inside. But similar tiles can be seen in the Rustem Pasha Mosque. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulblog #istanbulmoments #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Fener Balat walking tour is one of the most enjoya Fener Balat walking tour is one of the most enjoyable activities to do in Istanbul. Here you can visit hundreds of years old mosques, churches and synagogues. You can also take pictures of colorful houses and retro cafes. Fener and Balat are also one of the districts of Istanbul that stand out with their cats. Many stray cats live on "Kiremit Street", where there are colorful houses. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #cats #istanbulcats #istanbulblog #instagood #instadaily #instacool #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Ortakoy is one of the most beautiful districts in Ortakoy is one of the most beautiful districts in Istanbul. Having breakfast in "Ortakoy" at the weekend and walking to "Bebek" is one of my favorite activities as an Istanbulite. Ortakoy Mosque is the most iconic mosque of the Bosphorus shores. Almost everyone in Istanbul has a photograph of the Ortakoy Mosque and the Bosphorus Bridge in the background. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #ortakoy #ortaköysahil #ortaköycamii #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
The history of GALATA TOWER goes back to the 14th The history of GALATA TOWER goes back to the 14th century. During the Byzantine period, some Italian trade colonies were given commercial privileges. Among them were the Venetians and the Genoese. During the Middle Ages, the Golden Horn was a dividing line between Orthodox and Catholics. Orthodox peoples lived in Constantinople to the south of the Golden Horn, and Catholics lived within the walls of Galata in the north. In 1204, during the Fourth Crusade, the Latins invaded and plundered Constantinople. The "Venetians" fell out of favor with Byzantium for helping this plunder. Since the "Genoese" supported Byzantium, the Galata region was allocated to them. The Genoese built the Galata Tower in 1348 to observe and protect the harbor on the Galata coast. The contribution of the Genoese to Istanbul was not limited to this. For example, Yoros Castle on the Black Sea coast was also built by them. After the Ottomans conquered Constantinople in 1453, they wanted to continue trade. In this way, Venetians and Genoese preserved their privileges as in the Byzantine period. Galata Tower was also used as a fire watchtower in the last period of the Ottoman Empire. Firefighters would see the fires in the city from here and go to help. The tower was converted into a museum during the republic period and became the best place to watch the panoramic view of Istanbul. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #instadaily #instacool #galatatower #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Fener and Balat walk is one of the most popular ac Fener and Balat walk is one of the most popular activities among Istanbulites in recent years. The most beautiful streets to take photos in these districts are "Kiremit Street" (the place seen in the picture) and the nearby "Merdivenli Yokus Street". I think this is one of my favorite photos in my archive. In 2018, I took my favorite lenses, "Tokina 11-16mm" (Ultra wide angle) and "Tamron 17-50mm", and went to visit Fener and Balat districts. That day was quite productive for me in terms of photography. I decorated many articles I wrote on "IstanbulClues.com" about these districts with the photos I took during this walk. Of course, many things have changed since then. For example, in my recent visits, I cannot see the iconic street art works in front of "Atolye Kafasi", the famous cafe of the district. There were pictures of the most famous actors and actresses of Turkish cinema, but they are no more. Similarly, while some things have lost their popularity in Fener and Balat in recent years, others have come to the fore. If you want to learn more about this subject, you can paste this link into your browser and read the related article on my blog: https://istanbulclues.com/istanbul-fener-balat/ #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulfener #istanbulbalat #balat #balatistanbul #feneristanbul #fenerbalat #istanbultourguide #instagood #instadaily #instacool #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Istanbul's Historical Peninsula has always been an Istanbul's Historical Peninsula has always been an important center since the 7th century BC. The story of Old Istanbul begins with the Ancient Greek city of "Byzantium", continues with the Roman capital "Constantinople", and extends to the Ottoman capital "Istanbul". Today, the most important historical monuments of Istanbul, such as Hagia Sophia, Blue Mosque, Topkapi Palace, Grand Bazaar and Spice Bazaar, are all located in the Historic Peninsula. Surrounded by Roman walls, this area forms the core of Istanbul. The Galata Bridge in the photo connects Old Istanbul and relatively Modern Istanbul (Beyoglu and beyond). The mosque seen on the horizon is the Suleymaniye Mosque, the largest and most beautiful mosque in Istanbul. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #instadaily #instacool #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Istanbul is a city famous for its stray cats. The Istanbul is a city famous for its stray cats. The most famous of these cats was Gli, who lived in Hagia Sophia for 15 years. Gli became an angel a few years ago. But there are still many beautiful cats in the Old City. There is a documentary called "Kedi", which reflects the life of stray cats in Istanbul. You can find this documentary, which also has an English version, on Youtube. Thus, as you see Istanbul through the eyes of cats, you can also see how the majority of Istanbulites are passionately attached to cats. I guess I am one of those cat-loving Istanbulites. Because I always keep a box of cat food in the trunk of my car. So I feed the cats in front of my house at least once a day. #cats #catsofistanbul #catsofinstagram #istanbulphotos #istanbultravel #istanbullife #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #picoftheday #instadaily #instacool #photography #serhatengul #istanbulturistrehberi
Baghdad Pavilion is one of the most special struct Baghdad Pavilion is one of the most special structures in Topkapi Palace. The mansion is located in the fourth courtyard of the palace and overlooks the Golden Horn. One of the last representatives of the classical period architecture of the Ottoman Empire, the pavilion has decoration items such as calligraphy, pencil works, pearl inlaid cabinets and Iznik tiles. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #picoftheday #instadaily #instacool #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Galata Tower is one of the buildings from the Byza Galata Tower is one of the buildings from the Byzantine period in Istanbul. The tower was built in the 14th century by the Genoese trading colony to guard and watch over the port of Constantinople. Today, the area around the Galata Tower is one of the most lively squares in the city. It is a great pleasure to sit in one of the cafes surrounding Galata Square, known as "Kuledibi" in the local language, and watch the flow of life. You can also shop in the streets surrounding the tower (eg Serdar-i Ekrem Street and Buyuk Hendek Street). Neve Shalom, the most important synagogue of Istanbul, is also located in this vicinity. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbulmoments #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #picoftheday #instadaily #instacool #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Hagia Sophia was converted from a museum to a mosq Hagia Sophia was converted from a museum to a mosque in July 2020. For this reason, the famous mosaic of Mary and Jesus in the apse was covered with curtains. According to Islamic rules, it is not allowed to have human images in a place of worship through sculpture or painting. For this reason, this mosaic, which is at eye level of those who pray, is now closed. However, those who want to trace the mosaics from the Byzantine period in Hagia Sophia can still see the "Emperor Leo VI mosaic" and the "Emperors Constantine and Justinian mosaic" Unfortunately, the upper floor galleries are still closed and therefore the mosaics there cannot be seen. Those who want to visit Hagia Sophia should consider that the mosque is open to visitors from 10:00 in the morning. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #picoftheday #instadaily #instacool #photography #istanbulclues #serhatengul #istanbulturistrehberi
Load More Follow on Instagram

Footer

Istanbul Tarih Yazıları

Merhaba ben Serhat Engül. Sayfamda İstanbul’un tarihine dair yazılar bulabilirsiniz. Roma döneminden başlayıp, Bizans ile devam eden ve Osmanlı İmparatorluğu ile sona eren bir yazı dizisi olmasını planlıyorum.

İstanbul ile ilgili daha ayrıntılı bir gezi rehberi okumak isterseniz, IstanbulTuristRehberi.com isimli sitemi de ziyaret edebilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim.

Son Yazılar

  • Türkiye’de Gezilecek Tarihi Şehirler (Güncel → 2023)
  • Türkiye’de Tatile Gidilecek Yerler (Güncel → 2023)
  • Türkiye’nin En Güzel Plajları Listesi (Güncel Bilgi → 2023)
  • Kapadokya Manastırları & Kiliseleri Hakkında Bilgi (2023)
  • KAPADOKYA’da Gezilecek Yerler (Güncel Liste → 2023)

Powered by Reborn Travel

blank

İçerikler İzinsiz Kopyalanamaz © 2023