• Skip to main content
  • Skip to primary sidebar
  • Skip to footer
  • Home
  • About
  • Contact

Serhat Engül

Istanbul Gezi Rehberi

Yedinci Yüzyıl’da Bizans İmparatorları

10 August 2021 by Serhat Engül Leave a Comment

İstanbul’un tarihini en başından anlattığımız yazı serisine Tetrarşi Dönemi ile başlamıştık. Birleşik Roma’nın son yıllarını ve Doğu Roma’nın (Bizans) ilk yıllarını 4 heyecanlı yazı ile kavradık. Şimdi ise sıra Yedinci Yüzyıl’da Bizans İmparatorları yazısına geldi.

Bir önceki yazıda Bizans İmparatorluğu’nun gelmiş geçmiş en ünlü hükümdarı olan İmparator Justinianus’tan bahsettik. Elbette yazıda I. Anastasius ve Mavrikios gibi başka önemli imparatorlar da vardı. Ancak aslan payını Ayasofya’yı inşa etmiş olan Jüstinyen’e ayırdık.

4. yüzyıldan başlayarak, 15. yüzyıla kadar devam edecek olan bu yazı serisinde tüm Bizans imparatorlarını işliyor olacağız. Böylece İstanbul’da Osmanlı öncesi inşa edilen tarihi eserleri de daha yakından tanıyacağız.

İçerik Listesi

  • Yedinci Yüzyıl’da Bizans İmparatorları
    • 1. İmparator Phocas
    • 2. İmparator Heraklius
      • Pers İstilası
      • Bizans’ta Askeri Reformlar
      • Heraklius’un Doğu Seferi
      • İslam’ın Yükselişi
      • Yermük Savaşı
      • İmparator Heraklius’un Mirası
    • 3. İmparator III. Konstantinos
    • 4. İmparator II. Konstans
      • Kahire’nin Kuruluşu
      • Muaviye’nin İslam Donanması
      • Hristiyan Dünyası Neden Bölünmüştü?
      • Muaviye’nin Kara ve Deniz Fetihleri
      • Bizans’ta Mezhep Kavgaları
      • II. Konstans’ın İtalya Seferi
    • 5. İmparator IV. Konstantinos
      • Arapların Konstantinopolis Kuşatması
      • Bulgar Devleti’nin Kurulması
      • Altıncı Ekümenik Konsil
    • 6. İmparator II. Justinianos
      • Trullo Konsili (Quinisextum)
      • II. Justinianos’un Tahttan İndirilmesi
      • Sürgündeki Bizans İmparatoru
      • Burnu Olmayan İmparator
      • II. Justinianos’un Dinmeyen Öfkesi
      • Bizans İmparatoru İhanete Uğruyor
      • Olayların Devamını Buradan Okuyabilirsiniz!
  • Yedinci Yüzyıl’da Bizans Yazısı Kaynakları

Yedinci Yüzyıl’da Bizans İmparatorları

Yedinci Yüzyıl’da Bizans imparatorları arasında I. Phocas, Heraklius (Herakleios), III. Konstantinos, II. Konstans, IV. Konstantinos ve II. Justinianos var.

Yedinci Yüzyıl, yıkılmanın eşiğinden dönen Bizans İmparatorluğu için bir dönüm noktası olmuştu. Bu yazıda Doğu Roma’nın ezeli düşmanı olan Pers İmparatorluğu’nu Heraklius döneminde nasıl dizginlediğini göreceğiz.

Buna karşın karşılarına yeni ve daha büyük bir düşman çıkıyor olacak. Halifelikler döneminden itibaren Orta Doğu’ya yayılan Arap orduları, takip eden yüzyıllarda Bizans’ın yeni rakibi olacak. Şimdi dilerseniz tarihin bu eşsiz anlarına birlikte tanıklık edelim.

1. İmparator Phocas

İmparator Phocas, asker kökenli ve oldukça sert mizaçlı biriydi. Tahta çıktığı yıllarda Bizans İmparatorluğu çok hassas bir durumdaydı. Doğu’da Sasani İmparatorluğu, Batı’da ise Avarlar ve Slavlar askeri tehdit oluşturuyordu. Selefi Mavrikios kadar becerikli bir yönetim gösteremeyen Phokas, imparatorluğu sadece birkaç yılda yıkılmanın eşiğine getirdi.

Phokas’ın başa geçmesi, öncelikle Persler ile olan barış antlaşmasının bozulmasına sebep olmuştu. Pers kralı II. Hüsrev, tahta geçerken Mavrikios’tan yardım aldığı için ona sadıktı. Ancak içten içe Bizans İmparatorluğu’na saldırmak ve fetihler yapmak istiyordu. Phokas’ın teamüllere aykırı bir şekilde tahta çıkması, II. Hüsrev’e istediği savaş bahanesini vermişti. II. Hüsrev, 603 yılında büyük bir ordu ile Bizans’a saldırdı.

Güneydoğu Anadolu’dan saldırıya geçen II. Hüsrev’in karşısında büyük bir Bizans ordusu vardı. Ancak ordunun başındaki General Narses, İmparator Phokas’ın iradesini kabul etmemişti. Mavrikios’un sadık adamlarından biriydi ve onu öldüren gaspçı imparator için savaşmak istemiyordu.

İmparatora başkaldıran Narses, Edessa’yı (Urfa) işgal etti. İşlerin kötüye gittiğini gören Phokas, Narses’i barış yapma bahanesiyle başkente çağırdı. Diplomatik geleneklere göre imparatorun himayesinde başkente giren birinin canına kimse dokunamazdı. Ancak Phokas sözünde durmadı ve Narses’i öldürttü. Zaten Phokas’ın dönemi Bizans’ın, Roma İmparatorluğu’ndan aldığı devlet geleneklerinin çiğnendiği bir dönem oluyordu.

Kendisine muhalefet eden herkesi öldüren veya zindanlara atan Phokas, Bizans’ın en iyi generallerinden mahrum kalmıştı. Bizans ordusunun bu şartlarda başarılı olması zaten imkansızdı. Balkan Eyaletleri, Avarlar ve Slavlar tarafından yağmalanırken, Doğu’da ise Pers orduları başkente kadar gelmişti. Pers askerleri, Konstantinopolis’in karşı kıyısındaki Khalkedon’da (Kadıköy) kamp kurdular.

Her şey zaten yeterince kötüyken, Bizans imparatoru Phocas’ın aldığı başka bir karar, devleti toptan kaosa sürüklendi. Phokas’ın son buyruğuna göre Bizans topraklarındaki tüm Museviler derhal Hristiyan olmalıydı, aksi takdirde zulüm göreceklerdi.

Bu son olaydan sonra Antiokheia’daki (Antakya) Musevi cemaati ayaklandı ve Hristiyanlara saldırdı. Bizans topraklarındaki tüm Yahudiler, Pers orduları ile işbirliği yapmaya ve onları kurtarıcı gibi görmeye başlamışlardı.

Her şey böyle umutsuz bir durumdayken sahneye bir kurtarıcı çıktı. Önceki imparator Mavrikios’un ordusundaki generallerden biri olan Kartaca Valisi Herakleios, Afrika’da bir ordu toplamıştı. Yaşı ileri olan baba Herakleios, kendisi ile aynı adı taşıyan oğlunu, bu yeni ordunun başına geçirdi. Kartaca’dan donanması ile çıkan genç Heraklius, Bizanslıların yeni umudu olmuştu.

Uğradığı tüm limanlarda coşkuyla karşılanan Heraklius, 3 Ekim 610 günü Konstantinopolis’e ulaştı. Şehrin içindeki nüfuzlu kişilerle bağlantısı vardı. Bu sayede Konstantinopolis’teki birçok askeri ve sivil topluluk Heraclius adına örgütlenmişti.

İmparator Phokas’tan yaka silken halk, Heraclius’un tahtı ele geçirmesine en ufak bir tepki bile göstermedi. Böylece yeni Bizans imparatoru Heraklius olmuştu.

2. İmparator Heraklius

Yedinci Yüzyılda Bizans İmparatorları

İmparator Heraklius (Herakleios), Bizans tarihinin en uzun süre tahtta kalan imparatorlarından biriydi. Genç bir komutan olarak Konstantinopolis’e ayak bastığında bir kurtarıcı gibi karşılandı ve herkesin desteğini arkasına aldı. Çünkü imparatorluğun içine düştüğü felaket durumdan çıkması için tek umuttu.

Gerçekten de Bizans’ı bir felaketten kurtardı ve güzel günlere taşıdı. Ancak uzun hükümdarlık yılları içerisinde hem bu kadar zirveye çıkıp, hem de böylesine dibi gören imparator azdır. Şimdi Bizans imparatoru Heraklius’un öyküsüne beraber göz atalım.

Pers İstilası

Heraklius, Phokas’ın felakete sürüklediği bir imparatorluğu devralmıştı. Bu sebeple ilk zamanlar kayda değer bir şey yapamadı. Heraklius’un hükümdarlığının ilk yıllarında imparatorluğun kayıpları sürmekteydi. Bizans’ın en kıymetli topraklarından Antakya, Şam ve Kudüs ardı ardına Perslerin eline geçti. Pers generali Şahrbaraz savaş meydanında fırtına gibi esiyordu.

Kudüs’ün Persler tarafından alınması sırasında büyük olaylar çıkmıştı. Şehri savunan Hristiyanlar, Kudüs’teki İran asıllıları ve Yahudileri katletmişti. Bunun intikamını almak isteyen Şahrbaraz ise şehri aldıktan sonra taş üstünde taş bırakmadı. Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği gerçek haç çalınmış ve Kutsal Kabir Kilisesi ateşe verilmişti. Bu felaket haberleri, Konstantinopolis’i kedere boğmuştu.

Heraklius, radikal bir karar almanın arifesindeydi. Memleketi Kartaca’ya gitmek ve kadim Roma topraklarından topladığı askerlerle bir ordu kurmak istiyordu. Kağıt üzerinde mantıklı görünen bu karar, Konstantinopolis’teki bürokratları ve din adamlarını çok korkuttu.

Pers askerleri boğazın karşı kıyısında pusuda iken, imparatorun uzaklara gitmesi şehirde kaosa sebep olabilirdi. Patrik Sergios’un başını çektiği bir grup, imparatoru başkentte kalmaya ikna etti.

Bizans imparatoru Heraklius’un ilk askeri seferine çıkması için 12 sene geçmesi gerekecekti. Çünkü imparatorluk hazinesi boştu, ordunun morali bozuktu ve bürokrasinin çarkları çalışmıyordu. Phokas döneminin yarattığı yıkımın tamir edilmesi gerekiyordu.

Bizans’ta Askeri Reformlar

Heraklius’un yaptığı en önemli işlerden biri İmparator Mavrikios’un yolunu izlemek oldu. Mavrikios büyük askeri reformlar yapmış bir imparatordu. Ravenna ve Kartaca’da iki büyük askeri valilik kurmuş, Heraklius’un babası da onun sayesinde Kartaca’ya vali olmuştu.

Mavrikios ayrıca askeri konulardaki engin bilgilerini Strategikon isimli kitapta toplayarak, kendinden sonra gelen kuşaklara aktarmıştı. Bu kitapta Bizans’ın tüm düşmanları ve onların savaş tarzları ile ilgili bilgiler vardı. Ayrıca Bizans ordularının düşmanları ile başa çıkması için hangi konularda kendisini geliştirmesi gerektiği anlatılıyordu.

İmparator Heraklius döneminde Persler, Antakya’yı ele geçirmişti. Hatta Pers ordusu Khalkedon’da kamp kurmuştu. Ancak Anadolu topraklarının büyük bir kısmı halen Bizans’ın idaresindeydi. İmparator Heraklius, Anadolu’yu dört askeri bölgeye ayırdı ve bunların her birine “Thema” adını verdi. Her bir Thema bir Strategos’un, yani askeri valinin denetimi altındaydı.

Topraklar yörenin köklü ailelerine dağıtılmıştı. Barış zamanında toprağı ekip biçen yerliler, savaş zamanında ise orduya katılmakla görevliydi. Böylece devamlı olarak savaşmaya hazır, yerel bir asker-çiftçi sınıfı yaratılmıştı.

Bu sistem sayesinde uzun yıllardır Bizans ordusunun çekirdeğini oluşturan paralı askerlerden kurtulmuş olacaklardı. Orduya sadakatle bağlı olmayan barbar asıllı askerler, savaş meydanında güven vermiyordu.

Heraklius’un Doğu Seferi

İmparator Heraklius, uzun bir hazırlık döneminden sonra nihayet 622 yılında sefere çıkabilirdi. Tahta çıkalı 12 yıl olmuştu. İşleri biraz yoluna koyana kadar böylesine uzun bir süre geçmesi gerekmişti. İmparatorun hedefi Antakya, Şam ve Kudüs gibi stratejik noktaları geri almak ve Pers ordularını Kafkasya’ya doğru süpürmekti.

Heraklius’un Pers orduları ile yaptığı savaşlar toplamda 6 yıl sürdü. Bu zaman zarfı içinde Kapadokya, Azerbaycan ve Mezopotamya topraklarında muharebeler oldu. Perslerin en ünlü komutanları olan Şahrbaraz, Şahin ve Razates gibi generaller yenilgiye uğratıldı.

Persler birkaç yıl önce Antakya ve Kudüs gibi Hristiyan şehirlerini yağmalamıştı ve imparator da bu işgallerin intikamını almanın peşindeydi. Heraklius, Pers İmparatorluğu’nun içlerine kadar ilerlerdi ve başkent Ktesifon’a (Tizpon) ulaştı. Perslerin en kutsal Zerdüşt tapınaklarını ve saraylarını yakıp yıktı.

Heraklius askeri seferlerin hemen hepsinde başarılı oldu ve Kudüs’ten çalınan gerçek haçı geri aldı. 628 yılında başkent Konstantinopolis’e bir kahraman gibi geri döndü. İktidarının ilk yarısı böyle parlak başarılarla geçmişti.

Hristiyan aleminin en büyük kahramanı olmak istiyordu. Gerçek haçı ait olduğu yere, yani Kudüs’e götürmek için Hac ziyaretine gitti. Hz. İsa’nın yaptığı gibi haçı Kudüs sokaklarında taşıdı ve yeniden inşa edilen Kutsal Kabir Kilisesi’ne yerleştirdi. Buraya kadar her şey mükemmeldi.

İslam’ın Yükselişi

Ancak Heraklius’un Sasani İmparatorluğu’na karşı sefere çıktığı 622 yılı aynı zamanda Hicret’in gerçekleştiği yıldı. Roma tarihi boyunca kendi içine kapalı bir toplum olarak yaşamış olan Araplar, Hz. Muhammed’in getirdiği yeni din ile müthiş bir motivasyon kazanmışlardı. Bölgenin iki süper gücü olan Bizanslılar ve Persler birbirini yerken, Araplar büyük ordular kurmuşlardı ve onları durduracak bir güç kalmamıştı.

Arapların Bizans topraklarına yaptıkları ilk akınlar sırasında durumun vehameti tam anlaşılamadı. Sıradan yağmacı gruplar olduğu düşünüldü. Ancak olayları bastırmaya giden bir Bizans ordusu tamamen yok edilince, ciddi bir tehlikenin kapıda olduğu fark edildi. Yenilgiye uğrayan ordunun başında imparatorun kardeşi Theodoros vardı.

Yermük Savaşı

Bizans imparatoru Heraklius, güneyden gelen saldırıları durdurmak için dev bir ordu topladı. Bu ordunun 80.000 kişiden oluştuğu söylense de, rakamlar kesin değildir. Bizanslılar ve Araplar arasındaki ilk ciddi çarpışma 636 yılında meydana geldi. Yermük Muharebesi olarak bilinen meydan savaşı 6 gün sürmüş ve İslam ordularının ezici üstünlüğü ile sona ermişti.

Bizanslıların en büyük şanssızlığı, İslam ordularının başında Halid bin Velid gibi bir general olmasıydı. İslam tarihinin en büyük kumandanlarından olan Halid, zekice taktiklerle Bizans ordusunu çember içine almış ve yarısını yok etmişti. Persler ile uzun savaşlar sırasında çok kayıp veren Bizans ordusu için, bu telafi edilemez bir felaketti.

Yermük Savaşı’nı kazanmak, Araplara moral üstünlüğü kazandırmıştı. Büyük yara alan Bizans ordusu, savunmaya çekildi. Bizans İmparatorluğu, hiç beklemediği yerden gelen bu darbe karşısında şaşırmıştı. Çünkü Arap Yarımadası’nda neler olup bittiğini tam anlayamamışlardı. Büyük insan topluluklarının tek bir inancın bayrağı altında toplandığından ve 100 yıl sürecek bir “Fetih” dalgasının başlayacağından haberleri yoktu.

İmparator Heraklius’un Mirası

İmparator Heraklius, Konstantinopolis’te tahta çıktığında, Boğaz’ın karşı kıyısında Pers askerleri kamp kurmuştu. İmparatorluk hem Batı, hem de Doğu’dan saldırı altındaydı. Yaptığı askeri ve ekonomik reformlar ile Bizans’ı toparladı. Çıktığı efsanevi Doğu seferinde, Sasani İmparatorluğu’nun başkenti Ktesifon’a kadar ilerledi.

Heraklius olmasa, Bizans İmparatorluğu yok olabilirdi. Anadolu’da yaptığı toprak reformları ile asker-çiftçi sınıfını oluşturdu ve Bizans ordusunu devamlı bir insan kaynağı sağladı.

Onun yaptığı çalışmalar olmasa, ne Persler yenilgiye uğratılabilir, ne de sonradan ortaya çıkan Arap akınlarına karşı durulabilirdi. Bizanslılar ne kadar üst üste yenilgiler alsalar da, uzun vadede Anadolu’yu ellerinde tutmayı başardılar.

Heraklius henüz ölmeden İskenderiye, Kudüs ve Şam gibi imparatorluğun önemli şehirleri kaybedilmişti. Eziyetli bir hastalığa yakalanan Heraklius, mutsuz bir adam olarak öldü. Ancak yıkılmakta olan bir imparatorluğa can suyu verdiği için her zaman büyük bir imparator olarak anıldı.

Heraklius’un yaptığı en önemli şeylerden biri de Konstantinopolis’teki Latin mirasını tamamen ortadan kaldırması olmuştu. Roma İmparatorluğu’ndan kalan tüm unvanlar ve rütbeler tedavülden kalktı ve yerine Yunanca karşılıkları getirildi. Tahta çıkanlar artık Latince kökenli Augustus olarak değil, Yunanca’da kral anlamına gelen Basileus unvanını taşıyacaktı.

Yedinci Yüzyıl’da tahta çıkan Bizans İmparatorları arasında tarihte en çok iz bırakan İmparator Herakleios oldu. Heraklius ile ilgili değinmemiz gereken son bir konu da, mezhepler arası kavgayı sona erdirmek için çok çalışmış olmasıdır. Ancak Patrik Sergios ile birlikte öne sürdükleri Monotelizm (Tek İrade) tezi, genel kabul görmemiştir.

3. İmparator III. Konstantinos

Heraklius, öldükten sonra atalarının mezar yeri olan Havariyyun Kilisesi’ne defnedildi. İktidarının son yıllarında yaptığı ikinci evlilik nedeniyle çok eleştirilmişti. İmparatoriçe Martina, aynı zamanda İmparator Heraklius’un yeğeniydi. Heraklonas adında bir çocukları olmuştu ve Heraklius onu tahta ortak ederek teamüllere karşı gelmişti.

Normalde tahta çıkma hakkı, Heraklius’un ilk karısından olma Konstantinos’taydı. Heraklius’un ardından İmparator III. Konstantinos adıyla Bizans imparatoru oldu olmasına, ancak üvey kardeşi Heraklonas da tahta ortak edilmişti. Küçük yaşta bir çocuk olan Heraklonas’ın annesi Martina, devlet işlerine doğrudan müdahale ediyordu.

Bizans imparatoru III. Konstantinos, babasının lahtini açtırdı ve başındaki mücevherli tacı aldırdı. Bu babasına olan öfkesinin sembolik bir yansımasıydı. Ne var ki III. Konstantinos fazla yaşamadı. Zayıf bir bünyeye sahipti ve kısa süre sonra hastalandı. Dinlenmek için gittiği Khalkedon’da hayata gözlerini yumdu. Halk onun ölümünden Martina’yı sorumlu tutuyordu.

İmparatoriçe Martina uzun yıllardır imparatorluğun günah keçisiydi. İmparator Heraklius ile yaptığı evliliği ensest ilişki olarak gören kilise ve halk, onu hiç istemiyordu. Hatta Heraklius’un son yıllardaki çöküşünden de onu sorumlu tutuyorlardı.

Persleri yenip kahraman olan Heraklius, Martina ile olan evliliğinden kısa süre sonra kazandığı tüm toprakları Araplara kaybetmiş ve ağır bir hastalığa yakalanıp ölmüştü.

Orta Çağ’ın her olaydan bir anlam çıkarmaya çalışan insanları, tüm bu olanların faturasını Martina’ya kesmişti. Bu sebeple III. Konstantinos’un ölümünden sonra onu oğluyla beraber Rodos Adası’na sürgüne gönderdiler. Tahta ise Heraklius’un ilk karısından olma 11 yaşındaki II. Konstans geçti.

4. İmparator II. Konstans

İmparator II. Konstans, iktidarının ilk yıllarında Roma Senatosu’nun gölgesinde kaldı. Roma İmparatorluğu’ndan beri devam eden bir gelenek olan senato, İmparator Justinianus döneminde gücünü yitirmiş ve onun ölümünden sonra tekrar güçlenmişti. Toplumun en nüfuzlu ve zengin insanlarından oluşan senato, birkaç yıl boyunca yeniden altın dönemini yaşadı.

Bu zaman zarfında İmparator II. Konstans ağır bir temel eğitim alıyordu. Çocukluğu imparatorluğun tarihini, coğrafyasını ve askerliği öğrenerek geçti. Üzerindeki yük gerçekten ağırdı. Ancak yaşı büyüdükçe, kendisine yapılan yatırımın boşuna olmadığını gösterdi. Doğu Roma Senatosu’nun ummadığı bir şekilde otoriter bir hükümdar oldu. İmparatorluktan gelen tüm yetkilerini kullanmaya ve yönetime müdahale edenleri uzaklaştırmaya başladı.

Bizans imparatoru II. Konstans’ın 27 yıllık hükümdarlığı İslam orduları ile mücadele etmekle geçti. Kudüs, Şam ve Antakya gibi önemli şehirleri zaten ele geçirmiş olan Müslümanlar, Mısır’ı ellerinde tutmakta zorlanıyordu. Bizans donanması halen denizlere hakimdi ve İskenderiye’yi almış olan Amr bin Âs için bir tehdit oluşturuyordu.

Kahire’nin Kuruluşu

General Amr, Antik Mısır’ın kalbi olan İskenderiye’yi terk ederek, yeni bir kent kurmaya karar verdi. Bir liman kenti olan İskenderiye, yeterince koruma sağlamıyordu ve denizden gelen her saldırıya açıktı. Onun yerine Mısır’ın iç kısımlarında Fostat adında bir şehir kuruldu. Bu şehir daha sonra büyüyüp gelişecek ve Kahire adını alacaktı.

Bu arada Hz. Ömer’in vefatı sebebiyle, Amr bin Âs, geçici olarak Medine’ye gitmek zorunda kaldı. Bu dönemde Bizanslılar şehri tekrar geri alsalar da, iki yıl sonra Amr’a geri kaptırdılar. İslam Devleti’nin başına Hz. Osman geçmişti. Muaviye’nin önerisine kulak veren Halife Osman, bir Arap donanması kurulmasına izin verdi.

Muaviye’nin İslam Donanması

Bizans Savaş Gemisi Dromon

Araplar özünde çölde yaşayan insanlardı ve denizciliğe çok yatkın değillerdi. Ancak Muaviye’nin büyük çabaları ile kısa sürede denizciliği öğrendiler. Aslında bunda yeni fethedilen şehirlerdeki halkın da büyük yardımı oldu. Denizciliği iyi bilen Rumlar, Arap donanmasına katılmış ve büyük katkılar sağlamışlardı.

Bizans İmparatorluğu içindeki din çatışmasını bilmeyenlere bu olay garip gelecektir. Nasıl olur da yüzlerce yıllık Roma halkları, İslam Devleti’nin donanmasına katılmışlardı? Nasıl Antik Roma’nın mirasçısı olan Doğu Roma İmparatorluğu’na (Bizans) düşman olmuşlardı?

Hristiyan Dünyası Neden Bölünmüştü?

Bunun kökenleri İmparator Konstantin dönemine kadar gitmektedir. Hristiyanlık Roma’da en başından beri tek bir inanç çatısı altında birleşememişti. Konstantin döneminde Ortodoks Hristiyanlar ile Ariusçular arasında bir çatışma vardı.

Hristiyan Romalılar devletin çizgisinden giderek Ortodoks mezhebini benimserken, Barbar Kavimler (Gotlar, Vandallar v.b.) daha ılımlı olan Arisçuluk mezhebine mensuptu.

Arisçuluk, Birinci İznik Konsili’nde aforoz edildi. Ancak ondan sonra daha büyük bir ayrılık yaşandı. Ortodokslar ile Monofizitler arasındaki inanç kavgası asırlar boyunca devam etti. Bizans tarihinin en büyük imparatorlarından Justinianus bu sorunu çözmek için çok uğraştı, ancak o da başarısız oldu.

Bizans İmparatorluğu, din konusunda kendi içinde adeta ikiye bölünmüştü. Batı eyaletleri Ortodoks iken, İslam Devleti’nin hakimiyetine giren Doğu eyaletleri Monofizit inanca sahipti. Khalkedon Konsili’nde (451) aforoz edilmiş olan Monofizitler, ezelden beri merkezi yönetimle sorun yaşıyordu. Çeşitli imparatorlar döneminde zorla Ortodoks yapılmak istendikleri için Konstantinopolis’e sadakat ile bağlı değillerdi.

Bu gücenmişlik onların önceleri Pers istilasına, sonra da İslam fetihlerine rıza göstermesine sebep oldu. Müslümanlar hiçbir zorlamada bulunmadığı ve onları inançlarında serbest bıraktıkları için rahattılar.

Tüm bu sebeplerden dolayı Doğu Akdeniz’in birçok şehrinde İslam Devleti’nin donanmasına gönüllü katılımlar oldu. Günün sonunda artık düzen değişmişti ve yeni düzende hayatlarını idame ettirmek için çalışmak istiyorlardı.

Muaviye’nin Kara ve Deniz Fetihleri

Şam valisi Muaviye, Bizans’ın başına büyük dertler açmıştı. Doğu eyaletlerini ele geçirmiş ve üstüne bir de donanma kurmuştu. İslam orduları Muaviye’nin komutasında Ermenistan eyaletine girdi ve Kayseri’ye kadar ilerledi. Yerli halk, Bizans-Arap savaşlarının yıkımından korunmak için Kapadokya’daki yeraltı şehirlerine inmişti.

Birkaç senede hazır edilen Arap donanması, önce Kıbrıs’a saldırdı. Ardından Anadolu’nun güneybatı kıyılarını yağmalamaya başladı. Bizans donanması, İmparator II. Konstans komutasında Marmara Denizi’nden, Likya’ya yelken açtı. Akdeniz kıyılarında karşı karşıya gelen iki donanma kıyasıya bir savaşa girişti.

Zâtüssavârî Muharebesi’nde yeni kurulmuş olan Arap donanması, Bizans’ı yenilgiye uğratmıştı. II. Konstans kılık değiştirerek canını zor kurtardı. İmparatorun kıyafetlerini giyen bir subay Araplar tarafından öldürüldü. Durum Bizans açısından çıkmaza girmişken, Hz. Osman’ın bir suikastle öldürülmesi İslam dünyasını karıştırdı.

Muaviye acilen Medine’ye döndü ve yeni Halife olarak seçilen Hz. Ali’yi bu olaydan sorumlu tuttu. 661 ile 665 yılı arasında süren karmaşa dönemi, Bizans İmparatorluğu’nun kendisini toplamasına yaradı. İslam dünyasının da içinde bölündüğü bu dönemde, Hz. Ali de bir suikaste kurban gitti. Böylece güç Muaviye’nin eline geçmişti.

Bizans’ta Mezhep Kavgaları

İmparator II. Konstans bir yandan da dini ayrılıklar ile uğraşıyordu. Dedesi Heraklius döneminde devlet politikası olarak dayatılan Monotelizm, başına dert olmuştu. Ortodoks ve Monofizit inançlar arasında bir orta yolu bulmak için uydurulmuş bir teoriydi. Ancak iki tarafta da kabul görmemişti.

II. Konstans, Vatikan’dan gelen tüm baskılara karşın Monotelizm inancının aforoz edilmesine izin vermedi. Asırlardır süren bu mezhep kavgalarından bıkan Konstans, din adamlarına Hz. İsa’nın doğası hakkında teoriler üretmeyi Typos adında bir ferman (Type of Constans) ile yasakladı. Papalık, Typos adlı imparatorluk kararnamesini kabul etmedi ve aforoz etti. Konstans da bunun üzerine Papa Martinus hakkında tutuklama emri çıkardı.

İtalya’da tutuklanan Papa Martinus, başkent Konstantinopolis’e getirildi ve mahkemeye çıkarıldı. Azılı haydutlarla aynı koğuşa kapatılan Papa, türlü işkencelere maruz kaldı. Sonunda Patrik Paulos’un (Konstantinopolis Patriği) ricasıyla hapis cezası sürgüne çevrildi ve Kırım’a gönderildi.

II. Konstans’ın İtalya Seferi

Bizans imparatoru II. Konstans, Muaviye’nin İslam Devleti’ndeki iç çekişmeler sebebiyle meşgul olmasından yararlanarak, gözünü Batı’ya çevirmişti. Kuzey Afrika’daki İslam donanmasının Sicilya’yı taciz etmesini engellemek ve İtalya topraklarında Bizans otoritesini sağlamlaştırmak için 662 yılında sefere çıktı.

İtalya’nın hatırı sayılır bir kısmı halen Bizans himayesi altındaydı. Ancak Heraklius döneminden beri kaybedilen savaşlar ve süregelen mezhep kavgaları nedeniyle, Bizans otoritesi ciddi anlamda sarsılmıştı. Özellikle Papa Martinus’un sürgüne gönderilmesinden sonra, Bizans’tan nefret eden Latinlerin sayısı artmıştı.

Tüm bu olumsuz havaya rağmen II. Konstans, İtalya’da saygıyla karşılandı. Papa Vitalianus tarafından Roma ziyaretinde kendisine bizzat eşlik edildi.  II. Konstans, Büyük Justinianus döneminden beri, Roma’da Bizans otoritesini hissettiren ilk imparatordu.

İmparator II. Konstans, Roma ziyaretinden sonra Sicilya’ya yerleşti. Oradaki sarayda yaşamaya başlamıştı. Amacı Akdeniz’in kuzeyinde Roma varlığını perçinlemekti. Ancak 668 yılında şaibeli bir şekilde öldü. Hizmetçilerinden birisi beklenmedik bir cinnet geçirmiş ve imparatora banyo yaptığı sırada saldırmıştı.

Yedinci Yüzyıl’da Bizans İmparatorları arasında, başkent Konstantinopolis yerine başka bir yerde (Sicilya) yaşamayı seçen tek imparator II. Constans olmuştu.

5. İmparator IV. Konstantinos

İmparator IV. Konstantinos, selefi II. Konstans’ın üç oğlundan en büyüğü idi. İktidarının ilk yıllarında kardeşlerini de tahta ortak etmek isteyen çevrelerin baskısı altında kaldı. Ancak zamanla tüm muhalifleri saf dışı bırakmayı başardı.

Devletin başına IV. Konstantinos gibi kararlı bir liderin geçmesi, Bizans İmparatorluğu için büyük bir şanstı. Çünkü İslam Devleti’nin kendi içinde yaşadığı karmaşa sona ermişti. Hz. Ali’nin bir suikastle öldürülmesinden sonra yaşanan kaos ortamı sonlanmış ve Muaviye yönetimi tek elde toplamıştı. Yönetim artık Emevi Hadenanlığı’nın elindeydi.

Arapların Konstantinopolis Kuşatması

Arapların İstanbul Kuşatması

Muaviye, gözünü Konstantinopolis’e dikmişti. Şayet başkenti ele geçirirse, Bizans’ın tüm gücünü kaybedeceğini biliyordu. Bu amaçla 674 yılında hem karadan, hem de denizden bir saldırı başlattı. Yaklaşık 4 yıl süren kuşatma başarısız oldu.

Arapların yenilmesine sebep olan en büyük etkenlerden biri, Rum Ateşi denilen kimyasal karışımdı. Kimyager Kallinikos tarafından icat edilen bu yeni silah, düşman donanmaları için ölümcül bir tehditti. Düşman gemilerine püskürtülen bir çeşit yanıcı madde olan Rum Ateşi (Grejuva) suyla söndürülemiyordu. Bu sebeple de ahşap gemilerden oluşan donanmalar yanıp kül oluyordu.

678 yılında Araplar ve Bizanslılar arasında zoraki bir barış antlaşması imzalandı. Muaviye’nin ordusu 4 yıl içinde tüm kaynaklarını tüketmiş ve geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu sebeple barışın süreceği yıllar boyunca Bizans’a senelik vergi vermek zorunda kaldı. Böylece yeni kurulan Emevi Devleti’nin iç işleri ile ilgilenebilecekti.

Bulgar Devleti’nin Kurulması

Araplarla süregelen savaşlar bitince, Bizans imparatoru IV. Konstantinos da devletin diğer işlerine yoğunlaştı. Öncelikle Batı’da sorun çıkartan Bulgar kabilelerini dize getirmek ve sınırlara saldırmaktan men etmek istiyordu. Ancak askeri sefer başarısızlıkla sonuçlandı. Bizans ordusunu önüne katıp kovalayan Bulgarlar, bugün halen var oldukları coğrafyaya yerleştiler.

Altıncı Ekümenik Konsil

İsa’nın tek iradesi olduğunu iddia eden öğreti (Monotelitizm) halen sorun yaratmaya devam ediyordu. IV. Konstantinos’un davetiyle tüm Hristiyan dünyası bu konuyu kalıcı olarak çözmeye karar verdi. Papa’nın çağrısıyla tüm dünyadan 174 temsilci Konstantinopolis’e geldi.

680 yılında başlayan ve yaklaşık 10 ay süren toplantılar sonunda, Monotelitizm aforoz edildi. İmparator Heraklius döneminde Monotelitizm’i kabul eden tüm din adamları (Papa Honorius da dahil) lanetlendi. Fakat bu hadise “Papaların yanılmazlığı” ilkesiyle ters düşmüştü ve uzun vadede teolojik problemlere yol açacaktı.

Bizans imparatoru IV. Konstantinos, henüz 33 yaşında iken dizanteri hastalığından öldü. Yedinci Yüzyılda hüküm süren Bizans İmparatorları arasında, devleti en güçlü ve huzurlu halde miras bırakan IV. Konstantin oldu.

6. İmparator II. Justinianos

İmparator II. Justinianos, önceki imparator IV. Konstantinos’un oğluydu. Bizans tarihinin en büyük imparatoru olarak kabul edilen I. Justinianus ile aynı adı taşıyordu. Kimi tarihçilere göre aynı selefi gibi adını tarihe kazımak istemişti. Ancak ne kadar ismi anılan bir imparator olmayı başarmışsa da, bu şöhreti olumlu anlamda değildir.

İmparator II. Justinianos, iktidarının ilk yıllarında Anadolu’nun ıslahı için çalıştı. Büyük dedesi olan Heraklius’un yaptığı toprak reformlarını tamamlayan bir yasa çıkardı. “Çiftçi Yasası” olarak tanımlanan bu kanunlar, tarımsal verimliliğin devamını sağlamayı hedefliyordu. Üretim çarklarının dönmesine herhangi bir şekilde engel olanlar için ise çok ağır cezalar içeriyordu.

Trullo Konsili (Quinisextum)

İmparator II. Justinianus devlet adamlığı ile olduğu kadar, dini önderliği ile de tanınmak istiyordu ve babası gibi bir konsil toplamak istemişti. Trullo Konsili (Quinisextum) olarak bilinen Hristiyan konsilinde, önceki konsillerde alınan kararlardaki boşluklar doldurulmak istenmişti. Ancak detaylarına bakıldığında Antik Roma’dan miras kalan son pagan adetlerini de ortadan kaldırmayı amaçladığı görülmektedir.

İmparator bir oldu bittiyle bu konsilden çıkan tüm kararları Papa I. Sergius’a onaylatmak istemişse de, olumsuz cevap almıştır. Trullo Konsili’nin Bizans imparatoru ve Papa arasında yarattığı gerginlik, ancak II. Justinianos’un iktidarının son yıllarında çözülebilecekti.

II. Justinianos’un Tahttan İndirilmesi

İmparator II. Justinianos’un adını taşıdığı Büyük Justinianus’a en çok benzeyen icraatı, vergi toplama konusunda oldu. Zira I. Justinianus döneminde “Kapadokyalı Ioannes” adındaki vergi tahsildarı halkı canından bezdirmişti. Meşhur Nika Ayaklanması çıktığında da halk Ioannes’in azlini istemişti. II. Justinianos da aynı şekilde zalim ve nefret edilen vergi tahsildarlarını (Theodoros ve Stephanos) göreve getirmiş ve halkı çileden çıkarmayı başarmıştı.

Ancak Bizans imparatoru II. Justinianos’un baskıcı politikaları, 695 yılında geri tepti. Acımasız vergi uygulamaları ile hem yoksulların, hem de zenginlerin nefretini kazanmıştı. Ayrıca din adamları nezdinde de saygı görmüyordu.

Bu sebeple Leontios adında bir subayın başlattığı isyan hareketi her kesimden destek gördü. Emrindeki askerler ile başkente yürüyen Leontios, hem senatonun, hem de patriğin desteğini arkasına almayı başamış ve yönetimi ele geçirmişti.

II. Justinianos’tan bıkmış olan halk da destek verince imparator devrildi. Emrindeki tüm sadık adamları idam edildi. Babası IV. Konstantinos’un anısına duyulan saygıdan ötürü, oğlu II. Justinianus idam edilmemişti. Ancak bir daha tahta çıkamasın diye burnunu kesmeye karar vermişlerdi.

Bu yöntem özellikle Yedinci Yüzyıl’da Bizans’ta sıkça uygulanmaya başlamıştı. İmparator olanlar, kendilerine tehdit oluşturan diğer hanedan üyelerini kötürüm bırakıyorlardı. Bizans yasalarına göre kötürüm olan biri imparator olamayacağı için böyle bir yöntem benimsenmişti.

Sürgündeki Bizans İmparatoru

Devrik imparator II. Justinianus, Kırım’a sürgüne gönderildi. Ancak hükümdarlığı henüz bitmemişti. Onu Bizans tarihinde ismi en çok anılan imparatorlardan biri yapan özelliği, burnu olmayan birinin de imparatorluk yapabileceğini kanıtlamasıydı.

II. Justinianos’un sürgünde kaldığı 10 yıl boyunca Leontios ve onu da deviren Tiberios görev yaptılar. Yani II. Justinianos’u indiren Leontios da sadece 3 yıl tahtta kaldıktan sonra aynı akıbete uğramıştı.

Çevresinde bir grup insan toplamayı başaran Justinianos, Doğu Karadeniz’e kaçtı ve Hazar Kağanı’ndan yardım istedi. Ona yardım eden Kağan Ibuzir, kızını da Justinianos’a gelin verdi. Justinianos’un yeni eşine, Büyük Justinianus’un eşinin adı olan Theodora adı verildi.

II. Justinianus’un palazlanması, Bizans yönetimini endişelendiriyordu. Bu sebeple Konstantinopolis’ten onu öldürmek için bazı suikastçiler gönderildi. Ancak Justinianos onları atlatmayı başardı. Akabinde ise Bulgar Kralı Tervel ile ittifak kurdu.

Anlaşmaya göre Tervel ona tahtını geri alması için yardım edecek,  Justinianos ise onu “Caesar” yani eş imparator ilan edecekti. Bu ne Roma, ne de Bizans tarihinde görülmemiş bir şeydi.

Hanedan ailesinden gelmeyen birine bu unvan layık görülmeyeceği gibi, barbar bir kavimden gelen ve Romalı olmayan birine verilecek olması ikinci bir skandaldı. Ancak II. Justinianus her şeyi göze almıştı. Hem tahtını geri istiyor, hem de intikam için yanıp tutuşuyordu.

Burnu Olmayan İmparator

II. Justinianus, 706 yılında Bulgar ordusu ile birlikte Konstantinopolis’i kuşattı. Yaklaşık 30 yıl önce Araplara karşı efsanevi bir direniş gösteren şehir, bu kuşatmada aynı gayreti göstermedi. Şehri almayı başaran II. Justinianos, hem Tiberios’u, hem de ondan önceki devrik imparator Leontios’u idam ettirdi.

İmparator, infazları herkese ibret olsun diye şehrin en önemli toplanma yeri olan Hipodrom’da gerçekleştirmişti. Yine herkesin önünde Bulgar Kralı Tervel’i, Sezar, yani ikinci imparator ilan etti.

II. Justinianus, başkente dönüp iktidarı aldığında, önceki yıllarda yarım kalmış her şeyi tamamlama niyetindeydi. Bunlar arasında en önemli şeylerden biri de Trullo Konsili’nde alınmış kararları Papa’ya onaylatmaktı.

Önceki Papa I. Sergios, konsilden çıkan Quinisextum isimli yasayı onaylamamıştı. Yıllarca askıda kalan Quinisextum, yeni Papa I. Constantinus tarafından onaylandı.

II. Justinianos’un Dinmeyen Öfkesi

Bizans imparatoru II. Justinianos, geriye dönük işleri halletmeye yıllarca sürgün kaldığı Kırım’ı cezalandırarak devam etmek istedi. Tam olarak sebebi bilinmese de sürgünde kaldığı Khersones isimli liman kentindeki herkesten nefret ediyordu. İntikam amacıyla Kırım’a büyük bir ordu gönderdi ve şehrin ileri gelenlerinden bazılarını idam ettirdi.

Görevini tamamladıktan sonra Konstantinopolis’e geri çağrılan ordu, fırtınaya yakalandı ve büyük kayıplar verdi. Üstelik bölgede hak iddia eden diğer bir güç olan Hazar Kağanlığı, şehri almak için asker göndermişti. II. Justinianos, ne kadar Hazarlar ile evlilik bağı ile ilişki kurmuş olsa da, Kırım’daki askeri manevraları tehdit olarak algılanmıştı.

Kırım’da kalan Bizans askerleri şehri kendilerinden sayıca çok üstün olan Hazar birliklerine karşı savunmadılar. Önemli liman kenti Khersones düşmüştü. II. Justinianos diplomasi yoluyla işi çözmeye çalıştı, ancak faydalı olmadı.

Khersones halkı II. Justinianos’u imparator olarak tanımadıklarını açıkladılar. Şehirdeki en yüksek rütbeli asker olan Ermeni asıllı Bardanes’i imparator ilan ettiler. Bardanes, Filippikos adını aldı.

Roma tarihinde çeşitli eyaletlerinde, bir generalin kendi askerleri tarafından imparator ilan edilmesi, çok sık görülen bir vakaydı. Romalılar tarafından “Gaspçı” olarak görülen bu tarz kişilerin başkente gelip iktidarı devralması, ordu içindeki gücüne ve halkın verdiği desteğe bağlıydı.

Bu tarz girişimlerin çoğu olumsuz sonuçlanırdı. Ancak bu yazının en başındaki İmparator Phocas örneğinde olduğu gibi, başarıya ulaşma ihtimali de vardı.

İmparator II. Justinianos, kendi halkı tarafından sevilmiyordu. Bu sebeple daha önce Leontias da onu tahtından indirmeyi başarmıştı. Ancak ikinci iktidar dönemindeki eylemleri ile daha da çok düşman kazanmıştı. Ne halk, ne de ordu nezdinde popüler değildi. Bu sebeple yeni rakibi Filippikos Bardanes’in eli güçlüydü.

Bizans İmparatoru İhanete Uğruyor

Bizans imparatoru II. Justinianus, yeni bir ordu toplamış ve Khersones’e göndermişti. Şehri yakıp yıkmalarını ve Filippikos’u getirmelerini istemişti. Ancak Kırım’a yelken açan ordu, Khersones’e gittiğinde başarısız oldu. Ordunun başındaki General Mauros, geri dönüp II. Justinianos’un gazabına uğramaktansa, askerleri ile birlikte Filippikos’un tarafına geçmeye karar verdi.

Ermenistan eyaletinde çıkmış bir ayaklanmayı bastırmak için başkentten ayrılmış olan II. Justinianos, ihanet haberini aldığında çok geçti. Başkent Konstantinopolis’ten çok uzaklaşmıştı.

Filippikos Bardanes ve adamları ondan önce başkente vardılar ve tahtı ele geçirdiler. Şehre yaklaşan II. Justinianos, yenildi ve esir alındı. Akabinde ise idam edildi. Böylece İmparator Heraklius ile başlayan ve 85 yıl süren Herakleios Hanedanı da son buldu.

Olayların Devamını Buradan Okuyabilirsiniz!

II. Justinianos’un tahttan indirilmesinden sonrasını Sekizinci Yüzyılda Bizans yazısından okuyabilirsiniz. Bir sonraki yüzyılda Bizans tarihinin en tartışmalı konularından İkonoklazm dönemini de işliyor olacağız.

Yedinci Yüzyıl’da Bizans Yazısı Kaynakları

Yedinci Yüzyıl’da Bizans İmparatorları yazısı kaynakları arasında İngiliz yazar John Julius Norwich’in Byzantium adlı eseri var. Bu kitap Kabalcı Yayınları tarafından Türkçe olarak da basıldı. Oldukça başarılı bir çeviriye sahip olan kitabı tavsiye ederim.

Bizans İmparatorluğu ile ilgili oldukça ayrıntılı bir kaynak olan Robin Pierson’un The History of Byzantium podcast yayınına bakabilirsiniz.

Yedinci Yüzyıl’da Bizans İmparatorları by Serhat Engul

Filed Under: Bizans Tarihi, Popular

blank

About Serhat Engül

Merhaba, ben Serhat Engül. İstanbul'da faaliyet gösteren bir profesyonel turist rehberiyim. Bu sitede İstanbul tarihi ile ilgili yazılar bulabilirsiniz. Ayrıca elimden geldiğince İstanbul'un gölgede kalmış tarihi eserlerini de tanıtıyorum. Keyifli okumalar dilerim.

Reader Interactions

Leave a Reply Cancel reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Primary Sidebar

Sosyal Medya Linkleri

  • Facebook
  • Instagram
  • Pinterest
  • Twitter
  • YouTube

Istanbul Turist Rehberi

blankMerhaba, ben Serhat Engül. İstanbul'da faaliyet gösteren bir profesyonel turist rehberiyim. Bu sitede İstanbul tarihi ile ilgili yazılar bulabilirsiniz. Ayrıca elimden geldiğince İstanbul'un gölgede kalmış tarihi eserlerini de tanıtıyorum. Keyifli okumalar dilerim.

serhatengul

İstanbul ile ilgili en çok sevdiğim şeyleri bi İstanbul ile ilgili en çok sevdiğim şeyleri bir liste haline getirsem unuttuğum o kadar çok detay olurdu ki! Mesela Taksim Meydanı'na gitmek için bindiğim metronun Haliç'te aydınlığa kavuşması... Köprünün üzerinden gözüken o binlerce yıllık İstanbul manzarası... Bir tepeye doğru tırmanan metro, çevresindeki eski binaların arasından bir ok gibi Pera'ya doğru ilerler. sonra tekrar karanlığa gömüldüğünde Beyoğlu'na kavuşur. Daha demin yeryüzündeyken nasıl yerin bu kadar dibine indik diyerek yukarı doğru tırmanmaya başlarsın. Her köşe başındaki tabelada Taksim Meydanı'nı gösterir ama oraya bir türlü ulaşamazsın... Dönülen köşeler, yürüyen bantlar ve tırmanan merdivenlerin sonunda kiliselerin yüksekteki pencerelerinden merkeze süzülen ışık gibi vurur meydandan gelen aydınlık son dönemeçte insanın yüzüne... Meydana çıkmak ise hep yeni bir başlangıçtır. Sanki ilk kez geliyorsundur buraya... İstanbul denen gayya kuyusu aslında bir kasırganın gözü olsaydı, o kara delik gibi tüm bulutları ortaya çeken ve şekil veren yer de Taksim Meydanı'ydı. Gideceği yere en kısa zamanda ulaşmaya alışmış olan rehber ayaklarım beni kısa yollardan Karaköy'e ulaştırmaya çalışırken bu sefer onlara durun dedim. Bugün farklı bir yoldan gidelim. Tak şu kulaklıkları da biraz müzik dinleyip havaya girelim. Kulağımda son günlerde en çok dinlediğim müziklerin tınıları çınlarken meşhur heykelin etrafında dönüyorum. İnsanların yüzündeki gülümseme ve koşuşan çocukların neşesinin meydanı kış güneşinden daha çok ısıttığını hissediyorum. Taksim Meydanı'ndayken hep gidere doğru ilerleyen bir su gibisin aslında, eninde sonunda İstiklal Caddesi'nin başında daralan o yola girip tünele kadar akmadan huzur bulamazsın... Oraya vardığında ise artan eğimin etkisiyle yüksek kaldırımdan da Haliç'e akacaksın... >>> Burada karakter sınırı dolduğu için devamını yorumlar kısmına ekledim. :) #serhatengul #istanbulturistrehberi
Geçenlerde rüyalar ile ilgili bilimsel bir değe Geçenlerde rüyalar ile ilgili bilimsel bir değerlendirme okumuştum. Bu yazıya göre rüyalar ve ilham dediğimiz şey tamamen bilinçaltının bir yansımasıydı. İnsan böyle düşününce insan zihninin ne kadar kompleks bir yapıya sahip olduğunu bir kez daha anlayıp irkiliyor. Aradan belli bir zaman geçti ve ben bu yazıyı okuduğumu bile unutmuştum. Rüyamda ise uluslararası bir müzik müsabakası vardı ve Türk sanatçı piyanosu ile muhteşem bir eser çalıyordu. Adam piyanonun tuşlarına öylesine seri ve (müziğin ritmine göre) sert bir şekilde basıyordu ki, ona delicesine özeniyor olsam da, hiçbir zaman onun gibi çalamayacağımı aklımdan geçiriyordum. Ben piyano eğitimi almamış olmama hayıflanırken eserini sonlandırdı ve seyirciyi selamlamaya başladı. Yalnız dev bir konser salonundaki seyircileri çılgına çeviren ve delicesine alkışlanan Türk piyanist, siyahi bir kardeşimizdi. Şimdi düşününce onu Fransız futbolcu Mbappe'ye benzettim. Ama bir dakika! Yoksa yıllar önce izlediğim "Green Book" filmindeki Don Shirley'e mi benziyordu. Hani şu siyahi Amerikalı piyanist ve onun İtalyan şoförünün maceralarını anlatan filmden mi anımsamıştım onu?! Eh işte bunlar hep bilinçaltı... :) Pandemi sırasında müzisyenlerin sorunları ile ilgili bir video izlemiştim. (Ben insan değil miyim? Bölüm 3) Orada röportaj veren efsane Türk müzisyenlerinden biri (Ahmet Güvenç), 13:20'den itibaren inanılmaz bir konuya giriyor ve "Gülpembe'yi nasıl bestelediniz?" sorusuna: "Ben yapmadım onların hepsi zaten var. Sen yeterince incelebilirsen ve çalışırsan oradan bir tanesini almana izin veriyorlar" demişti. Bu bana Storytel'de son dinlediğim kitap olan Orhan Pamuk'un "Kar" romanındaki şair KA'nın (Kerim Alakuşoğlu) Kars'ta kendisine gelen şiirleri bir telaşla not defterine yazmasını anımsatıyor. "Şiir geldi" diyen KA, yalnız kalabileceği en yakın yere gidip göklerden gelen ilhamı kağıda aktarıyordu. Storytel sayesinde son 2 ayda 6 kitap okudum. Üçü Orhan Pamuk'un kitaplarıydı. "Kafamda Bir Tuhaflık", "Benim Adım Kırmızı" ve son olarak da "Kar". Orhan Pamuk okuyan birinin edebiyata yakınlık duymaması imkansız olsa gerek. #serhatengul #istanbulturistrehberi
İstanbul'daki turizmin doğası gereği ne kadar İstanbul'daki turizmin doğası gereği ne kadar hareketli bir turist sezonu olursa olsun, Kasım sonunda itibaren işler yavaşlamaya başlar. Aralık, Ocak ve Şubat ayları ise oldukça sessiz ve sakin geçer. Bu durum her ne kadar ekonomik anlamda bir dezavantaj getirse de, bir yandan da insanın kendini yenilemesi için kucak dolusu boş zaman anlamına gelmektedir. Zaten turizm ile uğraşan biri senelik mali programını yaparken "winter is coming" durumunu her zaman göz önüne almak durumundadır. Bu sebeple de "Ağustos Böceği" değil, "Karınca" gibi davranmak gerekir. Velhasıl havaların soğuması ile oluşan boş zamanı değerlendirmek için birçok uğraş edindim. Bunlardan ilki kendimden daha tecrübeli rehberlerin turlarına katılıp İstanbul'a başka birinin penceresinden bakmak oldu. Gerçekten de bazen anlatan değil de, dinleyen tarafta olmayı çok seviyorum. Bir turist grubunun arasına karışıp "masum bir turist" olarak şaşkın şaşkın etrafıma bakınmak çok hoşuma gidiyor. Bir de eski rehberler ile arşınladığım semtlerle ilgili daha önce duymadığım keyifli öyküler dinliyorum. Uzun bir süre kendi bildiğiniz yerleri gezdirip, kendi bilgilerinizi paylaşınca bir çeşit körleşme yaşayabiliyorsunuz. Bu da sizin bir döngüye girmenize sebep oluyor. Bu zinciri kırmak için farklı kitaplar okumak, farklı insanlarla gezmek ve şehirde bolca yürüyüş yapmak gerekiyor. Bu arada daha önce Storytel'e yeni üye olduğumu ve çok memnun kaldığımı söylemiştim. Henüz iki ay dolmadan Sofie'nin Dünyası, Doğu Ekspresi'nde Cinayet, Bir Borsa Spekülatörünün Anıları kitaplarını bitirdim ve şimdi Orhan Pamuk'un bir kitabına başladım. İstanbul'u bu kadar seven biri olarak, Orhan Pamuk'un kitaplarını daha önce okumadığım için kendime hayret ediyorum. Şu an okuduğum (yani dinlediğim) "Kafamda Bir Tuhaflık" isimli kitabındaki İstanbul nostaljisinden çok keyif aldım. Kitap Beyoğlu başta olmak üzere İstanbul'un birçok semtinde 1950'lerden itibaren yaşanan dönüşümü okuyucuya ustalıkla aktarıyor. Böylece başka rehberlerin turlarında tekrar tekrar gezdiğim Beyoğlu'nun mahalleleri (Cihangir, Tomtom, Firuzağa v.b.) hakkında tamamlayıcı birçok bilgiye eriştim. #serhatengul #istanbulclues #istanbulturistrehberi
Storytel sayesinde uzun zamandır okumaya bir tür Storytel sayesinde uzun zamandır okumaya bir türlü vakit bulamadığım bir kitabı bitirdim. Yıllar önce Sofie'nin Dünyası'nı (diğer birçok kitap gibi) alıp kitaplığıma koymuştum ama okumaya fırsat bulamamıştım. Okuma önceliğini mesleğimle paralel olan tarih kitaplarına verdiğim için aldığım alternatif kitaplar yıllarca kenarda bekliyor. Geçen ay Storytel'e üye olunca sanal kitaplığıma ilk eklediğim iki kitap "Doğu Ekspresinde Cinayet" ve "Sofie'nin Dünyası" olmuştu. 19 saatlik bir kayıt olan Sofie'nin Dünyası'nın yalnızca bir haftada sonuna geldim. Bu sesli kitap işi gerçekten çok hoşuma gitti. Böylece müzik dinleyerek harcadığım zamanı harika bir uğraşla değerlendirme şansı buldum. Sesli kitap elbette basılı kitapların yerini tam olarak tutmuyor. Ben okuduğum kitapların altını çizip, bazen de özetini çıkardığım için kesinlikle aynı şey değil. Ancak kitaptan aldığım ilhamla birçok Wikipedia sayfasını karıştırdığım için aklımda çok şey kaldı. Her şeyden önce "Felsefe Tarihi" ile ilgili aklımda bir zaman çizelgesi oluştu. Genel anlamda bir çocuk kitabı olarak kabul edilse de, Sofie'nin Dünyası Antik Yunan döneminden günümüze kadar yaşamış olan filozofları aklınızda bir sıraya koyuyor. Bu sayede merak ettiğiniz felsefi akımlara ve filozoflara kitap dışında yaptığınız araştırmalar ile yoğunlaşabiliyorsunuz. Sesli kitap elbette yazılı kitap kadar akılda kalıcı olmayacaktır ama anladığım kadarıyla notlar alarak daha fazla fayda sağlamak mümkün. 2 senelik pandemi sonrası İstanbul'da Nisan'dan itibaren güzel bir turizm sezonu oldu. İşlerin ufaktan yavaşlamaya başladığı şu günlerde Storytel gibi birkaç uğraş daha buldum ve onları da günlük gibi kullandığım sayfamdan paylaşacağım. Marmaray geldiğinden beri vapura çok daha az biner olduk. Ama geniş vakitlerimde halen Eminönü-Kadıköy veya Beşiktaş-Kadıköy vapurları ile seyahat etmeyi çok seviyorum. Eğer turlarımda Kadıköy olursa da ulaşım için mutlaka vapur kullanıyorum. Vapur yolculuğu İstanbul'da yaşamanın en vazgeçilmez parçalarından biri. Bir dönem her gün kullanmaya çok alışmıştım ve tadını çok da çıkaramıyordum. Şimdi ara sıra bindiğim için turistik gezi gibi geliyor. :) #serhatengul #istanbulclues
Gezilerim sırasında en çok gözlemlediğim şey Gezilerim sırasında en çok gözlemlediğim şeylerden biri insanların bir öykü anlatılırken pür dikkat kesilmesi ve tarihten çok hoşlanmayanların bile dinlemeye başlaması. Bu sebeple gezdirdiğim her yerin tarihini ve öne çıkan özelliklerini bir öykünün parçaları gibi anlatıyorum. Baştan sona dinleyen kişi hem benim o tarihi eserle ilgili bildiğim hemen her şeyi öğrenmiş oluyor ve hem de parçalar birleştiğinde bir bütünlük oluşuyor. Bu da dinleyen kişiyi tatmin ediyor. Yeni bir şeyler öğrenme hissi gelişmiş zihinler için çok kıymetli bir şey. Para biriktirip sevdiğiniz bir şeyi almak ile benzer bir kavuşma algısı yaratıyor. Beni dinleyen birçok kişinin "Evet işte şimdi kafamda her şey yerine oturdu." dediğine çok şahit oldum. O an yüzlerindeki gülümseme benim için paha biçilemez oluyor. Bazı insanlar "Ben rehbersiz de pekala gezebilirim. Bilmediğim bir şeye de herhangi bir kaynaktan bakarım." diyorlar. Ancak kendilerine rehber tarafından verilen bilginin, uzun yılların içinden süzülerek geldiğini hesaba katmıyorlar. Yani bir bölgede uzmanlaşmış bir arkeolog, sanat tarihçisi veya tur rehberinin bildiklerini öğrenmeniz için onlarca kitap okumanız ve söz konusu yere onlarca ziyaret yapmış olmanız gerekiyor. Bu detayların size hazır olarak verilmesi, adeta size çok değerli bir şeyin sunulması gibidir. Bilgi çağımızın en kıymetli hazinesi olduğu için, gelişmiş zihinler "hedeflenen bilgiye" ulaştıklarında büyük bir zevk alıyorlar. Ben tarihin belli bir döneminde (Geç Antik Çağ ve Orta Çağ) uzmanlaşmaya çalışan bir rehberim. Elbette sunumlarım da bu dönem içinde kaldıkça daha vurucu oluyor. Ancak ben de az bildiğim ve çok ilgi duyduğum bir konuda başka bir uzmandan bilgi edindiğimde benzer bir hissi yaşıyorum. Karşımdaki insanın ağzından çıkan her kelimeye adeta dikkat kesiliyorum. Çünkü biliyorum ki o bilgileri edinmek için yıllar harcamak gerekiyor. Yapay zekanın birçok mesleği yok edeceğine dair bir algı var. Ancak insanlığın en eski mesleklerinden olan "öykü anlatıcılığı" yakın zamanda kaybolacak gibi değil. Bu kabiliyete sahip olan insanların daha uzun yıllar romanları okunur, filmleri izlenir ve anlatıları da dinlenir.
Son zamanlarda fark ettim ki, Youtube üzerinden y Son zamanlarda fark ettim ki, Youtube üzerinden yayın yapan belgesel kanallarının kalitesi inanılmaz yükselmiş. Epic History TV diye bir kanalda ünlü Doğu Roma generali Belisarius'un hayatını anlatan bir belgesele denk geldim ve çok keyif aldım. Adamlar her biri yaklaşık 25 dk süren 6 parçalık bir belgesel hazırlamışlar ve ortaya adeta bir şaheser çıkmış. Eskiden bu kalitede belgeselleri ancak BBC'de veya History Channel'da görebilirdik. Şimdi önümüzde sonsuz seçenek var. Belisarius, 500'lü yıllarda İstanbul'da (o zamanki adıyla Konstantinopolis) yaşamış bir Bizans subayıydı. 532 yılında yaşanan büyük Nika İsyanı'nın bastırılmasında kilit rol oynamıştı. Daha önce Belisarius'un Afrika ve İtalya seferlerini John Julius Norwich'in "Byzantium" adlı kitabından detaylıca okumuş ve çok keyif almıştım. Şimdi bu belgesel sayesinde bir animasyon tadında bir kez daha izledim. Bazen düşünüyorum da bazı insanlar ünlü olmak için doğmuş. :) Sen Bizans'ın gücünün zirvesinde olduğu 6. yüzyılda dünyaya gel ve Justinianus gibi bir imparator ile aynı dönemde tarihe adını yazdır. "Flavius Belisarius" adamın ismi bile söylerken insanın ağzını dolduruyor. Gerçi Justinianus da öyle! Ayasofya daha inşa edilir edilmez ilk bu adamlar gezdi. Vallahi insan kıskanıyor! Yine her zaman olduğu gibi yazdığım şeylerin eklediğim resimle bir alakası yok. :) Instagramı böyle bir günlük gibi kullanmaya devam edeceğim. Belki sonradan döner nelerle ilgilenmişim diye bakarım. Ha bu arada bu sevimli kediciğin arkasındaki tarihi bina ünlü Sirkeci Tren İstasyonu. Hani şu Şark Ekspresi'nin (Orient Express) son durağı olan yer. Storytel'den Agatha Christie'nin "Doğu Ekspresinde Cinayet" romanına başlamışken iyi denk geldi. #istanbulphotos #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #serhatengul #istanbulturistrehberi
Turlarım genelde Sultanahmet, Fener-Balat ve Beyo Turlarım genelde Sultanahmet, Fener-Balat ve Beyoğlu semtlerinde oluyor. Ancak turlardan sonra vakit buldukça çocukluk aşkım Kadıköy'e kaçıyor ve burada vakit geçiriyorum. İstanbul'da yabancı turistleri gezdirdiğim ve ballandıra ballandıra tarihini anlattığım yerler ile kendi vakit geçirmek istediğim yerler arasında biraz fark var. Örneğin turlarım biter bitmez Sultanahmet'i hemen terk ediyorum. Balat'ta vakit geçirmeyi biraz daha fazla sevsem de ilk sıralarda olduğunu söyleyemem. Buna karşın Eminönü ve Kadıköy ise İstanbul'da dolaşmayı en çok sevdiğim yerler. Üçüncü sıraya ise Beyoğlu'nun Tünel'den Galatasaray Lisesi'ne kadar olan kısmını koyabilirim. #istanbulphotos #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #serhatengul #istanbulturistrehberi
Yerebatan Sarnıcı 2015 ile 2020 yılları arası Yerebatan Sarnıcı 2015 ile 2020 yılları arasında kısmen tadilattaydı. Bu sebeple sarnıcın yarısına denk gelen bir bölümü göremiyorduk. 2020 yılında (pandemi sırasında) tamamen kapanan sarnıçtaki tadilat hızlandırıldı ve 2022'nin yaz aylarında yeniden açıldı. Şu sıralar İstanbul'da gezebileceğiniz en şık tarihi eserin, oldukça başarılı bir tadilat geçiren Yerebatan Sarnıcı olduğunu söyleyebilirim. İçerideki kırmızı ve yeşil ışıklar harika bir ambians yaratıyor. Son tadilattan sonra sarnıcı süsleyen modern sanat eserleri bazıları tarafından beğenildi, bazıları tarafından ise eleştirildi. Açıkçası ben beğenen taraftayım. Sarnıcın atmosferi ile uyum sağlayan hoş sanat eserleri eklenmiş oldu. Şu sıralar Ayasofya'nın önünde inanılmaz kuyruklar var. Bazı kısımlar (üst kat galerileri) de kapalı. Sultanahmet Camii tadilatta ve mavi çiniler inşaat iskelesinden dolayı görülemiyor. Topkapı Sarayı'nda ise Hazine Dairesi'nin restorasyonu henüz bitmedi. Daha başka birçok tarihi eser (Kariye Camii, Fehiye Müzesi v.b.) tadilatlar sebebi ile kapalıyken Yerebatan Sarnıcı'nın tüm görkemiyle geri dönmesi güzel oldu. Darısı diğer yerlerin başına diyelim. #istanbulphotos #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #serhatengul #istanbulturistrehberi
Dünyada kedilerin bu kadar yaygın yaşadığı b Dünyada kedilerin bu kadar yaygın yaşadığı bir şehir var mıdır bilmiyorum. Ben gezdiğim yerler arasında hiç görmedim. Avrupa'da zaten sokaklarda hayvan gezmiyor. Hindistan'da biraz kedi görmüştüm ama çok zayıf ve bakımsızlardı. Bizim kedilerin onlara göre maşallahı var. Elbette kışın onlar için hayat biraz zorlaşıyor. Bir de trafik belası var. Ama bağışıklık sistemi sağlam olan kediler, araçlardan ve türlü beladan kendini koruyup uzun bir yaşam sürebiliyor. Son dönem Sirkeci Garı'nda bir kedi kolonisi görüyorum. Bu yaz başında hepsi yavruydu, şimdi büyüdüler. Sultanahmet, Fener Balat, Cihangir ve Kadıköy zaten kedi dolu. Onların mutlu ve huzurlu olduğunu gördükçe ben de seviniyorum. Bagajda koca bir kutu kedi maması taşımak 7 yıldır alışkanlık oldu. Doğadan soyutlanmış ve stresle dolu şehir hayatında belgesel izler gibi kedileri izliyor ve terapi misali ruhumuzu tedavi ediyoruz. Çok yaşayın minikler! #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #istanbullife #cats #catsoftheworld #serhatengul #istanbulturistrehberi
It is a great pleasure to wander in the historical It is a great pleasure to wander in the historical bazaars of Istanbul. Especially getting lost in the Grand Bazaar is a funny experience for every first time tourist in Istanbul. Home to more than 3000 shops spread over 67 streets, the Grand Bazaar is like a gigantic labyrinth. Here you can buy many things about Turkish handicrafts. Among the main things that can be found in the Grand Bazaar are Turkish carpets, Iznik tiles, scarves, bags and watches. However, what stands out in front of all in terms of visuality are colored lanterns. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
There is a giant mosque on the top of the Historic There is a giant mosque on the top of the Historic Peninsula, which can be seen from almost anywhere in Golden Horn. This mosque was built in the 16th century by Mimar Sinan, the most famous architect in Ottoman history. This mosque, which was built on one of the most prominent hills of old Istanbul, was built in the name of Sultan Suleyman, who was the ruler during the peak years of the empire. The Suleymaniye Mosque overlooks the city from a hill. On the other hand, there is another mosque on the left of the photograph, which looks like its little baby. This second mosque was built for Rustem Pasha. He was married to the daughter of Suleyman the Magnificent and was also a Grand Vizier. Rustem Pasha Mosque, which hosts the most beautiful examples of Iznik tiles, is one of my favorite mosques in Istanbul. Since the Blue Mosque is under restoration these days, we cannot see the magnificent tiles inside. But similar tiles can be seen in the Rustem Pasha Mosque. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulblog #istanbulmoments #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Fener Balat walking tour is one of the most enjoya Fener Balat walking tour is one of the most enjoyable activities to do in Istanbul. Here you can visit hundreds of years old mosques, churches and synagogues. You can also take pictures of colorful houses and retro cafes. Fener and Balat are also one of the districts of Istanbul that stand out with their cats. Many stray cats live on "Kiremit Street", where there are colorful houses. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #cats #istanbulcats #istanbulblog #instagood #instadaily #instacool #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Ortakoy is one of the most beautiful districts in Ortakoy is one of the most beautiful districts in Istanbul. Having breakfast in "Ortakoy" at the weekend and walking to "Bebek" is one of my favorite activities as an Istanbulite. Ortakoy Mosque is the most iconic mosque of the Bosphorus shores. Almost everyone in Istanbul has a photograph of the Ortakoy Mosque and the Bosphorus Bridge in the background. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #ortakoy #ortaköysahil #ortaköycamii #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
The history of GALATA TOWER goes back to the 14th The history of GALATA TOWER goes back to the 14th century. During the Byzantine period, some Italian trade colonies were given commercial privileges. Among them were the Venetians and the Genoese. During the Middle Ages, the Golden Horn was a dividing line between Orthodox and Catholics. Orthodox peoples lived in Constantinople to the south of the Golden Horn, and Catholics lived within the walls of Galata in the north. In 1204, during the Fourth Crusade, the Latins invaded and plundered Constantinople. The "Venetians" fell out of favor with Byzantium for helping this plunder. Since the "Genoese" supported Byzantium, the Galata region was allocated to them. The Genoese built the Galata Tower in 1348 to observe and protect the harbor on the Galata coast. The contribution of the Genoese to Istanbul was not limited to this. For example, Yoros Castle on the Black Sea coast was also built by them. After the Ottomans conquered Constantinople in 1453, they wanted to continue trade. In this way, Venetians and Genoese preserved their privileges as in the Byzantine period. Galata Tower was also used as a fire watchtower in the last period of the Ottoman Empire. Firefighters would see the fires in the city from here and go to help. The tower was converted into a museum during the republic period and became the best place to watch the panoramic view of Istanbul. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #instadaily #instacool #galatatower #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Fener and Balat walk is one of the most popular ac Fener and Balat walk is one of the most popular activities among Istanbulites in recent years. The most beautiful streets to take photos in these districts are "Kiremit Street" (the place seen in the picture) and the nearby "Merdivenli Yokus Street". I think this is one of my favorite photos in my archive. In 2018, I took my favorite lenses, "Tokina 11-16mm" (Ultra wide angle) and "Tamron 17-50mm", and went to visit Fener and Balat districts. That day was quite productive for me in terms of photography. I decorated many articles I wrote on "IstanbulClues.com" about these districts with the photos I took during this walk. Of course, many things have changed since then. For example, in my recent visits, I cannot see the iconic street art works in front of "Atolye Kafasi", the famous cafe of the district. There were pictures of the most famous actors and actresses of Turkish cinema, but they are no more. Similarly, while some things have lost their popularity in Fener and Balat in recent years, others have come to the fore. If you want to learn more about this subject, you can paste this link into your browser and read the related article on my blog: https://istanbulclues.com/istanbul-fener-balat/ #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulfener #istanbulbalat #balat #balatistanbul #feneristanbul #fenerbalat #istanbultourguide #instagood #instadaily #instacool #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Istanbul's Historical Peninsula has always been an Istanbul's Historical Peninsula has always been an important center since the 7th century BC. The story of Old Istanbul begins with the Ancient Greek city of "Byzantium", continues with the Roman capital "Constantinople", and extends to the Ottoman capital "Istanbul". Today, the most important historical monuments of Istanbul, such as Hagia Sophia, Blue Mosque, Topkapi Palace, Grand Bazaar and Spice Bazaar, are all located in the Historic Peninsula. Surrounded by Roman walls, this area forms the core of Istanbul. The Galata Bridge in the photo connects Old Istanbul and relatively Modern Istanbul (Beyoglu and beyond). The mosque seen on the horizon is the Suleymaniye Mosque, the largest and most beautiful mosque in Istanbul. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #instadaily #instacool #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Istanbul is a city famous for its stray cats. The Istanbul is a city famous for its stray cats. The most famous of these cats was Gli, who lived in Hagia Sophia for 15 years. Gli became an angel a few years ago. But there are still many beautiful cats in the Old City. There is a documentary called "Kedi", which reflects the life of stray cats in Istanbul. You can find this documentary, which also has an English version, on Youtube. Thus, as you see Istanbul through the eyes of cats, you can also see how the majority of Istanbulites are passionately attached to cats. I guess I am one of those cat-loving Istanbulites. Because I always keep a box of cat food in the trunk of my car. So I feed the cats in front of my house at least once a day. #cats #catsofistanbul #catsofinstagram #istanbulphotos #istanbultravel #istanbullife #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #picoftheday #instadaily #instacool #photography #serhatengul #istanbulturistrehberi
Baghdad Pavilion is one of the most special struct Baghdad Pavilion is one of the most special structures in Topkapi Palace. The mansion is located in the fourth courtyard of the palace and overlooks the Golden Horn. One of the last representatives of the classical period architecture of the Ottoman Empire, the pavilion has decoration items such as calligraphy, pencil works, pearl inlaid cabinets and Iznik tiles. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #picoftheday #instadaily #instacool #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Galata Tower is one of the buildings from the Byza Galata Tower is one of the buildings from the Byzantine period in Istanbul. The tower was built in the 14th century by the Genoese trading colony to guard and watch over the port of Constantinople. Today, the area around the Galata Tower is one of the most lively squares in the city. It is a great pleasure to sit in one of the cafes surrounding Galata Square, known as "Kuledibi" in the local language, and watch the flow of life. You can also shop in the streets surrounding the tower (eg Serdar-i Ekrem Street and Buyuk Hendek Street). Neve Shalom, the most important synagogue of Istanbul, is also located in this vicinity. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbulmoments #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #picoftheday #instadaily #instacool #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Hagia Sophia was converted from a museum to a mosq Hagia Sophia was converted from a museum to a mosque in July 2020. For this reason, the famous mosaic of Mary and Jesus in the apse was covered with curtains. According to Islamic rules, it is not allowed to have human images in a place of worship through sculpture or painting. For this reason, this mosaic, which is at eye level of those who pray, is now closed. However, those who want to trace the mosaics from the Byzantine period in Hagia Sophia can still see the "Emperor Leo VI mosaic" and the "Emperors Constantine and Justinian mosaic" Unfortunately, the upper floor galleries are still closed and therefore the mosaics there cannot be seen. Those who want to visit Hagia Sophia should consider that the mosque is open to visitors from 10:00 in the morning. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #picoftheday #instadaily #instacool #photography #istanbulclues #serhatengul #istanbulturistrehberi
Load More Follow on Instagram

Footer

Istanbul Tarih Yazıları

Merhaba ben Serhat Engül. Sayfamda İstanbul’un tarihine dair yazılar bulabilirsiniz. Roma döneminden başlayıp, Bizans ile devam eden ve Osmanlı İmparatorluğu ile sona eren bir yazı dizisi olmasını planlıyorum.

İstanbul ile ilgili daha ayrıntılı bir gezi rehberi okumak isterseniz, IstanbulTuristRehberi.com isimli sitemi de ziyaret edebilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim.

Son Yazılar

  • Türkiye’de Gezilecek Tarihi Şehirler (Güncel → 2023)
  • Türkiye’de Tatile Gidilecek Yerler (Güncel → 2023)
  • Türkiye’nin En Güzel Plajları Listesi (Güncel Bilgi → 2023)
  • Kapadokya Manastırları & Kiliseleri Hakkında Bilgi (2023)
  • KAPADOKYA’da Gezilecek Yerler (Güncel Liste → 2023)

Powered by Reborn Travel

blank

İçerikler İzinsiz Kopyalanamaz © 2023