Konstantinopolis Hipodromu, yüzyıllar boyunca Bizans İmparatorluğu‘nda sosyal hayatın merkeziydi. Heyecanlı araba yarışlarının yapıldığı Hipodrom (Sultanahmet Meydanı), aynı zamanda birçok isyan ve katliama da sahne oldu.
Günümüzde Hipodrom, Tarihi Yarımada‘nın kalbindeki Sultanahmet’te bulunmaktadır. Ayasofya ve Sultanahmet Camii‘ne odaklanan ziyaretçiler, Hipodrom’u gözden kaçırabilir. Ancak “Mısır Dikilitaşı” ve “Yılanlı Sütun” gibi İstanbul’un en eski tarihi eserlerinden ikisi burada konumlanır.
Bu yazıda günümüzde Sultanahmet Meydanı olarak bilinen Hipodrom’un tarihi ve mimarisi hakkında bilgi bulabilirsiniz. Ayrıca Hipodrom’daki araba yarışları hakkında ilginç ayrıntılar da not edilmiştir.
Konstantinopolis’in Kuruluşu

M.S. 330’da İmparator Konstantin, Roma İmparatorluğu‘nun başkentini Roma’dan, İstanbul’a (Byzantion) taşıdı. İmparatorluk mimarları ve mühendisleri tarafından altı yıllık çalışmanın ardından, küçük Yunan şehri olan Byzantion yeniden inşa edildi ve bir imparatorluk başkentine dönüştürüldü.
Yeni inşa edilen şehirdeki en önemli yapılar Büyük Saray, Kutsal Havariler Kilisesi, Konstantin Forumu ve Roma Hipodromu idi. Konstantinopolis’in kuruluşu, Roma kültürünün Doğu’da 1100 yıl daha var olmasını sağlayacaktı.
Yukarıdaki resimde eski İstanbul’un en belirgin yapısının Hipodrom olduğunu görüyoruz. Hemen sağında imparatorların yaşadığı Büyük Saray, arkasında Ayasofya, solda ise şehrin ana meydanı Konstantin Forumu bulunmaktadır.
Konstantinopolis Hipodromu’nun Mimarisi
Byzantion’da (İstanbul’un Antik Yunan dönemindeki adı), M.S. 195’de şehri ele geçiren Roma imparatoru Septimius Severus tarafından yaptırılan küçük bir Hipodrom vardı. Konstantin şehri yeni başkent (diğer bir deyişle Yeni Roma) ilan edince daha görkemli bir Hipodrom’un yapılmasına karar verildi.
Bu yeni hipodrom için Roma’daki ünlü Circus Maximus model alındı. Roma’daki en büyük ve görkemli eğlence yeri Kolezyum (Bkz: Colosseum) olsa da, Romalılar Hristiyanlığı kabul ettikten sonra vahşi Gladyatör dövüşleri önemini yitirmişti.
Bu sebeple İstanbul’a sadece savaş arabalarının (Bkz: chariot) yarıştığı Hipodrom inşa edildi. Roma’daki Circus Maximus’tan günümüze yalnızca bir toprak pist kalmıştır. Ancak bu görkemli Roma yapısının planı, İstanbul’daki Hipodrom’a aynen uygulanmıştı.
Konstantinopolis Hipodromu’nun mimarisi, “U şeklinde” bir yarış pisti şeklindeydi. Hipodromun U şeklindeki dönüşü “Sphendone”, imparator locası ise “Kathisma” olarak anılırdı. Dikilitaşların ve çeşitli anıtların bulunduğu ortadaki bölüm ise “Spina” adıyla biliniyordu.
İmparator Konstantin şehrini en güzel şekilde yeniden dekore etmek istedi. Bu amaçla, Hipodrom’u süslemek için Roma İmparatorluğu’nun antik şehirlerinden önemli anıtlar getirildi.
Bu eserlerden günümüze sadece Mısır Dikilitaşı, Yılanlı Sütun ve Örme Dikilitaş ulaşabildi. Hipodromu süsleyen eserlerin bir kısmı Latin İstilası (1204) sırasında çalındı, diğerleri ise depremler ve yangınlar yüzünden yok oldu.
Hipodrom (Sultanahmet Meydanı) Tarihi
Hipodrom, tarihi boyunca Bizans’ın en önemli eğlence merkezi olarak kaldı. Konstantinopolis, yaklaşık 500.000 nüfusu ile Orta Çağ’ın en büyük şehirlerinden biri iken, dört atın çektiği eski savaş arabaları Hipodrom’da ölümüne yarışıyordu.
O dönemin en önemli spor müsabakası olan hipodrom yarışları, imparator dahil şehrin tüm önemli insanları tarafından izlenirdi. İmparatorun saraydan direkt olarak ulaşabildiği bir locası (Kathisma) vardı. Buradan hem yarışları izler hem de halkın nabzını ölçerdi.
Araba yarışları bir spor müsabakasından çok daha fazlasıydı, aynı zamanda politik bir anlamı da vardı. Halkın ve imparatorun bir araya geldiği tek yer olan Hipodrom, toplumdaki memnuniyetin veya hoşnutsuzluğun su yüzüne çıktığı yerdi.
1. Bizans Döneminde Hipodrom

Bizans dönemindeki Hipodrom’da, Maviler ve Yeşiller adlı iki takım yarışırdı. Ancak bu takımların taraftarları adeta birbirlerine düşmandı. Yeşil takım daha çok çiftçiler, tüccarlar ve işçiler tarafından desteklenirken, Mavi takım ise çoğunlukla zengin topluluk tarafından tercih edildi.
Hipodrom’da bir araya gelen rakipler sadece toplumun farklı sınıflarından gelmekle kalmıyor, aynı zamanda Hristiyanlığın farklı mezheplerine (Ortodoksluk ve Monofizitlik) inanıyorlardı. Bu bölünmüşlük düşmanlığı hepten körüklüyordu. Büyük olayların çıkması için küçük bir kıvılcım yeterliydi.
Hipodrom’dan başlayan isyanlar nedeniyle imparatorların hayatlarını zor kurtardıkları anlar oldu. Bu büyük isyanlardan ikisi Bizans İmparatorluğu’nun en ünlü hükümdarlarından Anastasius ve Justinianus dönemlerinde çıktı.
Örneğin, Konstantinopolis tarihinin en önemli isyanı olan “Nika İsyanı” burada başlamış ve tüm şehre yayılmıştı. Şehrin yanıp yıkılmasına yol açan isyan, ancak Justinianus’un ünlü generali Flavius Belisarius tarafından orantısız güç kullanılarak bastırılabildi.
30.000 kişinin kılıçtan geçirildiği katliam Hipodrom’un itibarına gölge düşürdü. Ancak bu felaketten sonra şehir yeniden inşa edilince ortaya günümüzdeki Ayasofya çıkmış oldu. Üstteki görselde bu olayın yapay zeka ile canlandırmasını inceleyebilirsiniz.
2. Osmanlı Döneminde Hipodrom (At Meydanı)

Osmanlı dönemindeki Hipodrom (At Meydanı) ise şenlik ve ziyafetler için kullanılan bir halk meydanıydı. Hipodrom’daki en büyük şenlikler padişahların kız kardeşleri veya kızları evlendiğinde olurdu. Buna ek olarak şehzadelerin sünnet olması da bir kutlama sebebiydi.
Devrik imparatorların Hipodrom’da infazı Bizans döneminde çok görülen bir olaydı. Osmanlı tarihinde de bazı devlet adamları Hipodrom’da isyancılar tarafından idam edildiler. Öte yandan bu isyanlar bastırıldığında, isyancılar ibret olsun diye burada asılırdı.
Görseller Hakkında Not: Yukarıdaki son iki resmi Chat GPT aracılığı ürettim. Elbette iki resimde de ciddi tarihsel hatalar var. Ancak geçmişteki olayları anlatırken görsel açıdan bir destek sağlayabilmek iyi oluyor.
Günümüzde Sultanahmet Meydanı (Hipodrom)
Hipodrom, bugün İstanbul’un en turistik noktasında bulunuyor. Ayasofya, Sultanahmet Camii ve Türk ve İslam Eserleri Müzesi ile çevrili olan Hipodrom günümüzde daha çok Sultanahmet Meydanı olarak anılıyor.
İstanbul’daki Hipodrom artık bir açık hava müzesidir ve giriş ücreti yoktur. Hipodromu gezerken görebileceğiniz üç tarihi eser ise sırasıyla Mısır Dikilitaşı, Yılanlı Sütun ve Örme Dikilitaş olarak öne çıkar.
Bunlara ek olarak Osmanlı döneminde Hipodrom Meydanı’na eklenen “Alman Çeşmesi” adlı bir eser daha vardır. Dilerseniz her birinin hikayesini aşağıdaki satırlarda okuyabilirsiniz.
1. Mısır Dikilitaşı

Eski Mısır’daki dikilitaşlar, firavunların onuruna dikilmiş anıtlardı. Hipodromu süsleyen Mısır Dikilitaşı, aslen M.Ö. 1500’de III. Tutmusis tarafından dikilmişti. Esas yeri Mısır’daki Karnak Tapınağı idi. Dikilitaş, Antik Mısır’ın savaşçı imparatorlarından III. Tuthmosis’in zaferlerini simgelemek için dikilmiş iki anıtsal sütundan biriydi.
Mısır Dikilitaşı orijinalde yaklaşık 35 metre yüksekliğinde yekpare bir granit sütundu. Yanında aynı büyüklükte başka bir granit sütun vardı. Karnak Tapınağı’nın girişine ikiz dikilitaşlar olarak bulunuyorlardı. Anıtların üzerinde Firavun’un Mısır’dan Mezopotamya’ya kadar uzanan hükümdarlığı betimleniyordu.
Dikilitaşı, Mısır’dan Konstantinopolis’e getirmek büyük bir projeydi. Roma donanmasının en heybetli gemilerinden birinin hizmete alınması gerekiyordu. Ama her nasılsa bu projenin hayata geçmesi yaklaşık 60 yıl sürdü. Dikilitaş yıllarca İskenderiye Limanı’nda kaldı ve ancak yarım asır sonra Konstantinopolis’e getirildi.
Dikilitaşı getiren gemi nihayet 390 yılında İmparator Theodosius döneminde Konstantinopolis’e ulaştı. O zamanki “Konstantinopolis Valisi” Proclus, imparatorun onuruna hipodroma dikilitaşı yerleştirdi. Mısır Dikilitaşı’nın yabancı kaynaklarda Theodosius Dikilitaşı (Bkz: Obelisk of Theodosius) olarak anılmasının sebebi de budur.
35 metre uzunluğundaki sütunun Mısır’dan İstanbul’a ulaşımı elbette kolay olmadı. Sütunun kırılması bazı tarihçilere göre İskenderiye’de, bazılarına göre ise Konstantinopolis’te meydana geldi. Sonuç olarak, 35 metrelik sütundan geriye 20 metrelik tepe kısmı kaldı.
Kırılmış haliyle Hipodrom’daki diğer Örme Sütun’a göre kısa kalan Theodosius Dikilitaşı’nı yükseltmek gerekiyordu. Bu amaçla altına Romalılar tarafından hazırlanan kabartmalarla bezenmiş mermer bir kaide yerleştirildi. Bu kabartmalarda İmparator Theodosius, oğulları Arcadius ve Honorius ile yarışları seyrederken tasvir edilmiştir.
Bu arada Theodosius’un birleşik Roma İmparatorluğu’nun son hükümdarı olduğunu belirtmekte fayda var. Oğulları Arcadius ve Honorius ise babaları öldüğünde Doğu Roma İmparatorluğu (modern tarihte Bizans olarak anılıyor) ve Batı Roma İmparatorluğu‘nun başına geçtiler.
2. Yılanlı Sütun

Yılanlı Sütun, Pers istilasına karşı birleşen 31 Yunan şehir devletinin zaferini kutlamak için inşa edildi. Sütunun en önemli özelliği, yenilmiş Pers askerlerinin kalkanlarından yapılmış olmasıdır.
Yunan-Pers savaşları antik çağın en önemli olaylarından biriydi. Zaferi simgeleyen bu anıt, Antik Yunanistan’ın en kutsal yeri olan Delphi’deki Apollon Tapınağı’na dikilmişti. Bazı kaynaklara göre anıt Konstantinopolis’e getirildiğinde, yılan başlarının üzerinde altın bir kazan bulunuyordu.
Osmanlı İmparatorluğu‘nun son dönemlerine kadar yerinde olduğu bilinen yılan başları maalesef artık yok. Bazı kaynaklara göre depremde kırılmış, bazı kaynaklar ise vandalizm kurbanı olduğunu bildiriyor. Yılanlardan birinin çene kısmı günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesi‘nde sergilenmektedir.
3. Örme Dikilitaş

Örme Dikilitaş adını İmparator VII. Konstantin’den alıyor. Ancak bazı kaynaklara göre Hipodrom, Büyük Konstantin tarafından inşa edildiğinde bu sütun zaten vardı. Sonradan VII. Konstantinos (Porphyrogenitus) döneminde tekrar inşa edildiği için onunla özdeşleştirildi.
Eskiden bronz levhalarla çevrili olan ve altın gibi parlayan sütun, 1204 yılındaki Latin İstilası sırasında yağmalandı. Latin İstilası (yani Dördüncü Haçlı Seferi) sırasında Konstantinopolis’in hazineleri çalınarak İtalya’ya görütülmüştü.
Çalınan anıtlar arasında Hipodrom’un anıtsal girişini süsleyen 4 bronz at heykeli vardı. Bu atlar şimdi Venedik’teki San Marco Bazilikası’nda sergilenmektedir. Atlardan birinden esinlenerek yapılan heykel günümüzde Sakıp Sabancı Müzesi‘nin bahçesinde görülebilir.
Yukarıdaki resimde en sağda Örme Dikilitaş’ı (biraz köşede kalıyor) görebilirsiniz. Roma yapısı bu sütun, bronz plakalarla çevriliydi ve altın gibi parlıyordu. Resmin arka tarafında Hipodrom kapısındaki at heykelleri görülmektedir. En arkada Augustaion Meydanı’ndaki (Ayasofya Meydanı) uzun sütunda Justinianus Heykeli’ni de görebilirsiniz.
Hipodrom ve Konstantinopolis’in diğer tarihi yapılarının canlandırma resimlerini Byzantium1200 sitesinde bulabilirsiniz. Bu sitedeki görüntüler, Orta Çağ’ın en görkemli şehri olan Konstantinopolis’in 1204’te yağmalanmadan önceki halini gösteriyor.
4. Alman Çeşmesi

Hipodrom çevresinde dolaşırken meydana 1900’lerin başında eklenen bir çeşme göreceksiniz. Alman Çeşmesi olarak adlandırılan bu eser, Kaiser Wilhelm II (Alman İmparatoru) tarafından şehre hediye edilmiştir.
Kaiser II. Wilhelm, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce İstanbul’u birkaç kez ziyaret etmişti. Osmanlılar ve Almanlar birer müttefik olarak birbirlerine bazı jestler yapıyorlardı. Alman İmparatoru da bu muhteşem çeşmeyi Almanya’da yaptırmış ve parça parça trenlerle İstanbul’a göndermiştir.
Alman Çeşmesi, Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid ile Alman İmparatoru Kaiser II. Wilhelm arasındaki dostluğun simgesiydi. Halen faal olan çeşmenin kubbesinin altında muhteşem mozaik süslemeler bulunmaktadır.
Çeşmenin mimarisi hem Osmanlı sanatına, hem Bizans sanatına ve hem de Batı Avrupa sanatına göndermeler yapan eklektik bir yapıya sahiptir ve bu anlamda oldukça ilgi çekicidir.
Son Söz

İstanbul’da profesyonel turist rehberliği yapan biri olarak Hipodrom benim en sevdiğim tarihi yerlerden biri. Özellikle Tarihi Yarımada’nın Sultanahmet bölgesindeki turlarıma mutlaka buradan başlıyorum.
Buradaki eserler ile ilgili aktarılacak birçok ilginç bilgi olduğu gibi, geçmişi Bizans dönemine uzanan birçok efsanevi olay da var. Bu güzel öyküleri İstanbul’un en eski tarihi eserlerinin yanında anlatmak bana keyif verdiği gibi, misafirlerimi de heyecanlandırıyor.
İstanbul’u ziyaret eden yerli turistlerin birçoğu maalesef Hipodrom’un varlığını bilmiyor. Bilenler ise burada birkaç fotoğraf çekip ayrılıyorlar. Oysa Hipodrom İstanbul’da tur rehberi ile gezmenin ne kadar önemli olduğunu kanıtlayan yerlerden biri.
Burada İstanbul’un Antik Yunan, Roma ve Bizans dönemlerinden detayları ile bahsetmek ve bu tarihi eserleri dinleyicinin gözünde canlandırmak mümkün. Eğer Hipodrom’u işinin ehli bir tur rehberi ile gezerseniz, anlatılardan büyük keyif alacağınız muhakkaktır.
Yazıdaki görsellerden üç tanesini Chat CPT aracılığı ile ürettim. Yapay zekaya gerekli ipuçlarını verdiğinizde ortaya güzel görseller çıkıyor ancak detaylara indikçe tarihsel birçok hatayı da içinde barındırıyor.
Hatalı olduğunu bile bile bu görselleri yazıya eklememdeki sebep sizin hayal gücünüzü canlandırmak. Açıkçası yapay zekanın görsel desteği bu yazıları güncellemek için bana ilham verdi. Bu masalsı görseller belki sizlere de bazı fikirler verecektir.
Hipodrom (Sultanahmet Meydanı) Hakkında Bilgi by Serhat Engül
Leave a Reply