Antik Yunan Uygarlığı, dünya tarihinde varlık göstermiş en önemli medeniyetlerden biriydi. Felsefe, matematik, edebiyat ve sanat dallarında büyük gelişmeler kaydeden Antik Yunanistan, adeta günümüzün Batı Uygarlığı’nın temellerini attı.
Antik Yunan’ın mirası, Roma İmparatorluğu tarafından devralındı ve üzerine askeri, mimari, hukuki dallardaki gelişmeler eklendi. Böylece günümüzde Avrupa‘nın sahip olduğu tüm değerler ortaya çıkmış oldu.
Yazarın Notu
Antik Yunan Tarihi yazısını hazırlamam birkaç günümü aldı. Oldukça uzun bir yazı olduğu için bir seferde okunması biraz zor olabilir. Ancak Antik Çağ’ın en önemli medeniyetlerinden birinin tarihçesini öğrenmek adına faydalı bir yazı ortaya çıktı. Bu anlamda ara sıra dönüp bakabileceğiniz bir kaynak olabileceğini umuyorum.
Yazıda Aksiyon Ortalarda Başlıyor
Antik Yunan kültürünün nasıl ortaya çıktığını anlatabilmek için, yazıyı kronolojik bir sıraya koymam gerekti. Ancak yazının esas aksiyon bölümleri ortasından itibaren başlıyor. Şayet Yunan-Pers Savaşları veya Atina-Sparta Savaşları konularını okumak isterseniz aşağı doğru hızla ilerleyebilirsiniz.
Antik Yunan Uygarlığı Tarihi

Antik Yunan Uygarlığı tarihi Girit’te başlıyor. Günümüzde Türkiye’nin güneyindeki küçük bir ada olan Girit, enteresan bir şekilde dev bir medeniyetin ortaya çıkmasına öncülük etmiş.
İlkel Tarımın Ege Kıyılarına Ulaşması
Orta Doğu‘da ortaya çıkan ilkel tarım, M.Ö. 5500 yıllarında Ege’ye ulaştı. M.Ö. 3500 yıllarına gelindiğinde ise tarım faaliyetleri Ege kıyılarına ve adalara yayılmıştı. Tarımın getirdiği bolluk ve refah sayesinde küçük kasabalar kurulmuş ve nüfus artmaya başlamıştı.
Ege’nin meşhur antik kenti Truva, M.Ö. 3000 yıllarında ilk şehircilik işaretlerini gösteren kentti. Mezopotamya ile yapılan ticaretten öğrenilen bronzdan alet edevat yapma teknikleri, uygarlığı bir adım ileri taşıdı. Bu gelişmelerin sonucunda, Girit Adası‘nda tarih öncesi çağların en göz kamaştıran medeniyetlerinden biri doğdu.
1. Minos (Girit) Uygarlığı
Minos Uygarlığı‘nın hüküm sürdüğü Girit‘te, M.Ö. 2000 yılında görkemli saraylar vardı. Günümüz şehirciliğinin ilk örnekleri olan evler ve sokaklar inşa edilmişti. Bu görkemli medeniyetin en önemli noktası ise Knossos isimli şehirdi.
Minos Uygarlığı’nın; Antik Mısır, Anadolu ve Doğu Akdeniz siteleri ile ticari ilişkisi vardı. Bu ticaret sayesinde Mısır’dan hiyeroglif yazısını öğrenmişlerdi. Sonraları Linear A (Doğrusal A) isimli kendi yazılarını icat ettiler.
M.Ö. 2000 ile M.Ö. 1400 yılları arasında Girit Uygarlığı zirveye ulaştı. Yunanistan ana karası ile de ticaret ilişkileri kuran Giritliler, kültürlerini çevreye yaydılar. Ticaret hacminin artması, alfabenin de gelişmesini zorunlu kıldı ve bürokratik ilişkileri kolaylaştıracak olan Linear B isimli daha verimli bir alfabe devreye girdi.
Giritliler, Kıbrıs‘tan elde ettikleri bakır ile İspanya’dan getirdikleri kalay ham maddelerini birleştirip, Tunç (Bronz) elde ediyorlardı. Bu onlara rakiplerine karşı askeri üstünlük kurma şansı tanıyordu. Tunçtan baltalar, hançerler ve kılıçlar üretiyorlardı. Çömlekçilikte de oldukça ileriydiler, Girit vazolarının güzelliği, Akdeniz‘de nam salmıştı.
Knossos‘taki “Labirent” isimli saray, Girit‘in diğer tüm yapılarını gölgede bırakıyordu. Kanalizasyon ve su depolama sistemine sahip olan bu yapı, o dönem için lüks sayılacak donanımlara sahipti. Efsanevi Girit Kralı Minos‘un da burada yaşadığı tahmin ediliyor.
Knossos‘un zenginliği, çevredeki kavimlerin ve korsanların iştahını kabartıyordu. Bu görkemli uygarlık, M.Ö. 1400 civarlarında yakılıp, yıkıldı ve zenginlikleri yağmalandı. Ne kadar varlığını sürdürse de, eski gücünü kaybetti.
2. Miken Uygarlığı
Knossos‘un ticaret dünyasındaki liderliğini kaybetmesiyle, Antik Yunanistan’daki ticaret Miken Uygarlığı‘nın hakimiyetine geçti. Yunanistan’daki tüm şehirleri etkisi altına alan Mikenler, yayılmacı bir politika izlediler.
Deniz ticaretinde oldukça başarılı olan Mikenler, Sicilya‘da (Güney İtalya) ve Kıbrıs‘ta koloniler kurarak Akdeniz ticaretini ele geçirdiler. Ticarette Girit alfabesini (Linear B) kullanan Mikenler, surlarla çevrili saraylar inşa ettiler.
“Şehir Merkezi” kavramı da ilk olarak bu dönemde gelişti. Merkezdeki devlet binalarının çevresindeki evler, şehire giriş için kullanılan anıtsal kapılar ve gösterişli kral mezarları inşa edildi.
Mikenler, aynı zamanda Akalar olarak da bilinir ve Yunanistan ana karasında o dönemde Miken Uygarlığı‘nın şemsiyesi altında birleşen tüm halkların ortak ismidir.
M.Ö. 1600‘da kurulan ve M.Ö. 1400 yılında Antik Yunan sitelerinin lideri olan Miken Uygarlığı, Homeros’un meşhur İlyada Destanı‘na da konu oldu. Destanda anlatılan Truva Savaşı‘nın efsane mi, yoksa gerçek mi olduğu halen tartışma konusu olsa da; Homeros‘a, Mikenlerin savaşçı karakterinin ve fetihlerinin ilham verdiği kesindir.
3. Miken Uygarlığı’nın Çöküşü
M.Ö. 1200 yılına gelindiğinde, Miken Uygarlığı büyük bir çöküşe geçer. Tunç Çağı‘nın sonunda Doğu Akdeniz’de yaşanan yıkıcı saldırılar, tarihin en gizemli olaylarından biri olarak kabul edilir.
İstilacılar tarafından yağmalanan Mikenler zayıflar, Hititler yok olur ve Deniz Kavimleri‘nin saldırısına uğrayan Antik Mısır Uygarlığı büyük darbe alır. Yakın Doğu’daki sosyal ve kültürel hayat gerilemeye başlar ve deniz ticareti durma noktasına gelir.
Tunç Çağı‘nın hareketli kültür ve ticaret hayatının sekteye uğraması Antik Yunanistan‘ı bir göç, kaos ve savaş dönemine götürür. Bu sancılı dönemde Kuzey Yunanistan’dan gelen Dor saldırıları, zayıflayan Miken Uygarlığı‘nın çökmesine sebep olur.
Sosyal Değişimler ve Kent-Devletleri
Minos veya Miken gibi üstün medeniyetler olmayınca, nüfusu 5000 ile 20.000 arasında değişen koloniler kurulmaya başlandı. “Polis” olarak bilinen kent-devletleri tarım ve ticaret ile geçiniyor ve Doğu Akdeniz’in her köşesine yayılıyorlardı.
Güney Yunanistan’daki Miken halklarının bir kısmı Batı Anadolu‘ya göç edip ve oraya yerleştiler. Ege Denizi’nin iki yakası da, tamamen Antik Yunan kolonileri ile doldu. Deniz ticaretinde olağanüstü bir hareketlenme yaşandı ve kültürel etkileşimler yeniden hızlandı.
Kolonileşmenin artmasıyla, Antik Yunan’da Arkaik Çağ (Erken Dönem) sona erdi ve Klasik Yunan Dönemi adı verilen parlak dönemin temelleri atılmış oldu. Antik Yunan’a tarihteki şöhretini kazandıran demokrasi, felsefe ve bilim alanlarında büyük gelişmeler kapıdaydı.
4. Antik Yunan Klasik Dönem
Antik Yunan’da Klasik Dönem başlangıcı, M.Ö. 776 yılında kent-devletleri arasında yapılan Olimpiyatlar olarak kabul edilir. Ticaretle gelişen ve zenginleşen kent-devletleri, her yönden gelişim göstermektedir.
Antik Yunan’ın Roma’ya Katkısı
Dönemin en güçlü kent-devletleri arasındaki İyonya, yağmurun az olduğu yıllarda gerçekleşen kıtlığa bir çözüm bulmak ister. Bu amaçla İtalya‘nın güneyinde bazı ticaret limanları (koloniler) kurar. Günümüzün Napoli şehrinde faaliyet gösteren İyonyalılar, Antik Yunan kültürünü oraya taşırlar.
Antik Yunanistan’ın alet edevat yapma kabiliyeti, ticaret yöntemleri İtalya içlerine yayılır. Bu sayede uzun vadede ortaya Etrüskler çıkacak ve Roma İmparatorluğu’na giden yolu açacaktır.
5. Antik Yunan Haritası
Antik Yunan halkları, Klasik Dönem’de Doğu Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz çevresinde çeşitli kent-devletleri (devletçikler) kurdular. Antik Yunan Haritası üzerinde görüleceği gibi, Türkiye‘deki birçok antik kent de o dönemde kuruldu. İstanbul’un Byzantion, Efes’in ise Ephesus adıyla kurulması bu döneme denk gelir.
6. İlk Cumhuriyetlerin Doğuşu
Tunç Çağı‘nın sona ermesiyle, silah yapımı ucuzlamış ve kolaylaşmıştı. Demir Çağı‘nda bir ordu kurmak için çok zengin olmak gerekmiyordu. Soylular kolaylıkla çiftçilerini silahlandırıyor ve kralın otoritesini sarsabiliyorlardı.
Toplum artık kralların yerine, seçkin insanların söz sahibi olduğu bir “ortak akıl” arayışına girmişti. Bu da dünyada ilk kez Cumhuriyet kavramının ortaya çıkmasına yol açtı. M.Ö. 750 yıllarında ortaya çıkan ilk Cumhuriyetler, bir grup seçkin azınlığın, kendi içinde aldıkları kararlar ile ülkeyi yönetmesi şeklindeydi.
7. Tiranlar Dönemi
Ne var ki, yönetimde söz sahibi olan bazı aristokratlar, hırslarını ön plana çıkardılar. Kendilerine borcu olan insanların topraklarına, haksız yere el koydular. Aristokratların halk üzerindeki zulmü, Tiranların ortaya çıkmasına sebep oldu.
“Tiran” sözcüğü TDK’da “Eski Yunan’da siyasal gücü zorla ele geçiren, onu kötüye kullanan kimse.” olarak karşımıza çıkıyor. Ancak sonradan kötüye evrilen birçok şey gibi, Tiranlık da ilk zamanlar ihtiyaçtan doğmuştu.
İlk Tiranlar, halkı acımasızca ezen aristokratlara dur diyen bir güçtü. Hatta ezilen sınıfların aristokratlara karşı örgütlenmesi sayesinde güç kazanan liderlerdi. Küçük çiftçilerin, büyük toprak sahipleri tarafından yutulup, yok edilmesinin önüne geçtiler. Şehirleri yeni tapınaklar, surlar ve arastalar ile imar ettiler.
Halkın zorba aristokratlara karşı desteklediği tiranlık, hanedanlığa dönüşünce sorunlar baş gösterdi. Halkın desteklediği Tiran ölüp de onun yerine oğlu geçince ve adil bir yönetim sergileyemeyince, tiranlık da bir çeşit despotluğa dönmeye başladı.
8. Antik Yunan’da Demokrasi
Önce krallar, sonra aristokratlar ve son olarak da tiranlar işe yaramamıştı. Ticaret ile zenginleşen, felsefi ve sanatsal olarak ilerleyen Antik Yunan Uygarlığı arayıştaydı. Yönetimi geniş kitlelere yayan ve iç çatışmaları önleyecek bir sisteme ihtiyaç duyuluyordu. Böylece Antik Yunan’da sitelerin halkın iradesi ile yönetilmesini sağlayan demokrasi ortaya çıktı.
Antik Yunan’da Edebiyat, Mimarlık ve Felsefe
Antik Yunan Uygarlığı, tüm bu politik gelişmeler olurken gelişmesini sürdürüyordu. İyonyalı şair Homeros, İlyada ve Odysseia gibi iki büyük şaheseri insanlığa miras bıraktı.
Antik Yunan mimarisi, ticaret yoluyla ilişkiler kurduğu Antik Mısır‘dan etkilendi. Erken dönem tapınaklarında Mısır mimarisi örnek alındı. Sonraları Dor Düzeni ve İyon Düzeni gibi mimari üsluplar ortaya çıktı. Antik Yunanistan’da ortaya çıkan bu mimari akımlar, yüzyıllar sonra Neo-Klasik Mimari adıyla tekrar vücut buldu ve etkileri günümüz yapılarına kadar ulaştı.
M.Ö 6. Yüzyıl, adeta bir filozoflar çağı oldu. Parmenides, Thales, Anaksimenes, Pisagor, Anaksimandros, Heraklitos, Ksenofanes gibi düşünürler; felsefe, astronomi ve matematik dallarında büyük gelişmelere zemin hazırladılar.
Antik Yunanistan’da Klasik Dönem’in dorukta olduğu M.Ö. 500‘lü yıllarda iki büyük kent-devleti ön plana çıkıyordu. Bunlardan biri Atina, diğeri ise Sparta idi. Birbirinden oldukça farklı kültürel yapıya ve siyasi görüşe sahip bu iki site, liderlik için birbirine meydan okuyordu.
9. Sparta Kent-Devleti
Birçok Antik Yunan şehri gibi, Sparta Kent-Devleti de kıtlıktan etkileniyordu. İyonya gibi bazı siteler, uzak diyarlarda koloniler kurarak bu sorunu çözmüşlerdi. Ancak Sparta‘nın denize sınırı olmadığı için, bu taktiği kullanamıyordu.
Spartalılar çareyi Messinya (Messenia) adlı komşu şehri işgal etmekte buldular. Bu hamle onları Peloponez Bölgesi‘nin (Mora) en önemli sitesi yapmıştı. Ancak bir diğer komşu şehir olan Argos, Spartalıları bozguna uğrattı. Yenilgiyi takiben Messinya şehrinde de isyan patlak verdi.
Spartalılar isyanı bastırmayı başardılar. Ancak devletin varlığını tehlikeye atan bu olaylar onları çok korkutmuştu. Tekrarlanmasını önlemek için hayat tarzını tümden değiştirdiler.
Öncelikle lüks yaşamı bir kenara bıraktılar ve tüm ülkeyi bir askeri kışlaya çevirdiler. Tüm Sparta halkı tam zamanlı askerdi ve her gün askeri eğitim görüyorlardı.
Spartalıların doğuştan asker olarak yetişmesi, onları savaş meydanlarında yenilmez hale getirdi. Antik Yunan medeniyetinde müthiş bir prestij kazandılar ve herkesin korktuğu bir güç haline geldiler.
Güney Yunanistan’ın en güçlü sitesi haline gelen Sparta, komşu şehirler ile bir ittifak kurdu. Tarihte Peloponnesian League (Peloponez Birliği) adı verilen bu savunma paktı, Mora Yarımadası‘nın tamamını kapsıyordu.
10. Atina Kent-Devleti
Atina Kent-Devleti, Yunanistan’ın Attika Bölgesi‘ndeki en önemli şehirdi. 100.000 kişiyi aşan nüfusu ile en büyük kent-devletleri arasındaydı. Kalabalık nüfusu yüzünden, kendi sosyal evrimini tamamlaması da uzun sürdü.
M.Ö 600 yıllarında bir grup seçkin aristokrat tarafından idare edilen Atina‘da, sosyal problemler baş göstermişti. Üst ve alt sınıflar arasında, gelir dağılımı adaletsizliği ile ilgili gerginlikler vardı.
Böyle bir dönemde Drakon isimli yargıçtan Atina geleneklerine uygun bir kanun hazırlaması istendi. Böylece halkı yönetenlerin eylemleri yazılı kanunlara bağlanmış olacak ve adaletli bir yönetim algısı oluşacaktı.
Drakon, Solon ve Kleistenes Kanunları
Drakon’un kanunları ortamı yumuşatmak şöyle dursun, daha beter hale getirdi. Çünkü kanunların sertliği yüzünden, basit sayılabilecek suçlarda bile ölüm cezaları çıkıyordu. Bu durum alt sınıfın yönetime olan öfkesini artırmaktan başka bir işe yaramadı.
Drakon’un kanunları yaraya merhem olmayınca, Solon‘dan kanun hazırlaması istendi. Solon, borçtan kaynaklanan köleleşmeyi yürürlükten kaldırdı. Halka bir araya gelip bir şeyleri protesto etme hakkı tanıdı. Ancak Solon’un halkın lehine olan kanunlarının faydası ilk anda anlaşılamadı. Çünkü M.Ö 546 yılında Peistratos isimli bir soylu, yönetimi zorla ele geçirip kendini Tiran ilan etti.
Atina‘nın demokrasisi sekteye uğramış olsa da, Tiranlık ekonomiyi düzeltmede başarılı oldu. Atina ihraç ettiği zeytinyağı ve seramikler sayesinde müthiş bir gelir sağladı. Güzel tapınaklar ve yapılar inşa edildi.
Tiranlık M.Ö. 510 yılında bittiğinde, Kleistenes tarafından geliştirilen “Solon Kanunları” tekrar yürürlüğe kondu. İşte o zaman Atina Demokrasisi müthiş bir ilerleme kaydetti. Atina vatandaşı olmak yüceltildi ve yurttaşlara birçok bireysel hak tanındı. Dünyada ilk kez demokratik bir sistem uygulayan Atina, tarihe adını altın harflerle kazıdı.
Antik Yunan ve Pers Savaşları
M.Ö. 500 yılına gelindiğinde, Antik Yunan Uygarlığı büyük bir tehditle karşılaştı. Pers İmparatorluğu, zengin Yunan Sitelerine göz koymuştu. Önce Lidya, ardından da İyonya, Perslerin hakimiyetine geçti.
Persler, önceleri Batı Anadolu‘da yumuşak bir yönetim sergilediler. Kent-Devletlerini vergiye bağladılar ve iç işlerinde serbest bıraktılar. Ancak zaman geçtikçe daha çok vergi koymaları ve şehirlere kendi valilerini atamaları tansiyonu yükseltti.
Pers İmparatoru Darius, Çanakkale Boğazı üzerinden Trakya ve Makedonya‘ya (Kuzey Yunanistan) bir sefer düzenledi. Bu askeri müdahale çok başarılı olmasa da, Antik Yunanistan‘ı tedirgin etmeye yetmişti.
Filmlere ve Kitaplara İlham Veren Savaşlar
Dünya tarihinde Greko-Pers Savaşları olarak da bilinen Yunan ve Pers Savaşları‘nın fitilini, İyon Ayaklanması ateşledi. Antik Çağ’ın filmlere konu olan epik savaşlarına birlikte göz atalım.
1. İyon Ayaklanması (M.Ö. 499)
M.Ö 499 yılında, Batı Anadolu’daki İyon şehirleri Perslere karşı ayaklandı. Atina isyana destek verirken, Sparta yardımcı olmayı reddetti. Persler isyanı fazla kan dökmeden bastırdı ve İyonya‘ya daha fazla özgürlük tanıdı. Vergiler azaltıldı ve kendi yöneticilerini seçmelerine izin verildi.
Ancak Pers İmparatorluğu, İyon Ayaklanması‘na açıktan açığa destek veren Atina‘yı hedef tahtasına koydu. Bazı Atinalılar, Pers istilasından çekiniyor ve antlaşma yapılmasını istiyordu. Ancak halk teslimiyete karşıydı. Themistocles adlı zeki bir devlet adamının çevresinde toplandılar.
Themistocles halka daha fazla demokratik haklar tanınmasını ve donanmanın güçlendirilmesini istedi. Yaptığı reformların meyveleri, uzun yıllar sürecek savaş sırasında toplanacaktı.
2. Maraton Savaşı (M.Ö. 490)
Pers İmparatoru Darius, Antik Yunanistan’ı ele geçirmeye kararlıydı Bu amaçla Persler, oldukça kalabalık bir ordu ile Maraton Ovası‘na çıkarma yaptılar. Karşılarında ise daha önce Pers ordusunda kısa bir süre askerlik yapmış olan General Miltiades komutasındaki Atina ordusu vardı. Miltiades’in Pers savaş taktiklerini ve ordu yapısını bilmesi, Yunanlılar için çok önemli bir avantajdı.
Atina ordusunun kurmayları, Perslerin esas amacının Maraton Savaşı‘nı kazanmak değil; deniz yoluyla Atina‘ya saldırmak olduğunu ve Maraton‘daki Pers birliklerin bir oyalama taktiği peşinde olduğunu fark eder. Bir an önce Maraton‘daki Pers ordusunu etkisiz hale getirip, Atina‘ya dönmek gerekmektedir.
Atinalılar, Miltiades‘in emriyle Persler üzerine hızlı bir saldırıya geçerler. Ordunun merkezi özellikle zayıf tutulur ve kanatlar ilave askerlerle güçlendirilir. Merkezdeki hoplitler uzun mızrakları ile düşman ordusuna kayıp verdirir ve yavaşça geri çekilerek Pers ordusunu merkeze toplar.
Bu sırada kalabalık ve güçlü kanatlar, Pers ordusunu sağdan ve soldan sıkıştırmaya başlar. Büyük bir baskı altında kalan Pers ordusu çözülür ve sahildeki gemilere doğru kaçar.
Atinalılar, Pers ordusuna mümkün olan en büyük zararı verme ve gemilerini yakma peşindedir. Ancak kaçan askerlerin ve Pers donanmasının büyük bir bölümü başarılı bir şekilde geri çekilir.
Bu noktada adeta bir yarış başlar. Pers donanması denizden Atina‘ya doğru yol alırken, Atina ordusu da karadan koşturmaktadır. Atinalılar şehre ulaşıp, savunma düzeni almayı başarırlar. Persler saldırıdan vazgeçer ve Anadolu‘ya çekilir. Ancak tarihte Greco-Pers Savaşları olarak bilinen süreç yeni başlamıştır.
3. Thermophalae Savaşı (M.Ö. 480)
İmparator I. Darius, Yunanistan’ı bu kez kesin olarak ele geçirmek için tarihin gördüğü en büyük orduyu hazırlamaktadır. Ancak sefere çıkmaya ömrü vefa etmez ve yerine oğlu I. Xerxes (Serhas) geçer.
Yunan tarih yazarı Herodot, Pers ordusunun sayısını 2 milyon asker civarında verirken modern kaynaklara göre en fazla 300.000 kişi civarındadır. Buna karşılık 300‘ü Sparta’nın en seçkin savaşçıları olmak üzere 7000 kişiden oluşan bir Yunan ordusu vardır.
Persler için en büyük problem, Atina‘ya ulaşabilmek için bu devasa orduyu Thermopylai isimli bir dağ geçidinden geçirmek zorunda olmaktır. Birleşik Yunan ordusu ise tüm savaş stratejisini bunun üzerine kurmuştur. 7000 kişiden oluşan Yunan ordusu, içinden at arabasının bile zor geçeceği darlıkta bir geçitte devasa Pers ordusunu kilitleyecektir.
Yunanlı askerlerin sivri ve uzun mızrakları, Pers ordusuna geçiş imkanı tanımaz. Persler katbekat fazla askere sahip olmasına rağmen, dağ geçidinde oldukları için bu avantajı kullanamazlar. Thermophalae (Termofil) Savaşı uzun süre böyle devam eder ve Pers ordusu büyük kayıplar verir.
Tarihçi Herodot‘un anlattığına göre, Yunanlılar içinden biri ihanet eder ve düşmana farklı bir yol gösterir. Aldıkları istihbarat sayesinde geçidin etrafından dolanmanın bir yolunu bulan Persler, Yunan ordusunu çevirirler. İşerin sarpa sardığını anlayan Sparta Kralı Leonidas, kendi elit askerleri hariç (300 Spartalı) herkesi Atina‘ya gönderir.
300 Spartalı ise öleceklerini bildikleri halde, karşı tarafa mümkün olan en büyük zayiatı verdirmek üzere kalırlar. Amaçları Atina‘nın yaklaşan Pers taarruzuna hazırlanması için zaman kazandırmaktır.
Artemision Deniz Muharebesi
Spartalı Kral Leonidas komutasındaki ordu Perslerle savaşırken, Atina‘nın denizden saldırıya uğramaması için eş zamanlı olarak Artemision Deniz Savaşı‘nın yürütüldüğünü de not etmek gerekir. Kral Leonidas’ın ordusu savaşı kaybedince, Yunan gemileri yavaşça Atina‘ya doğru çekilirler.
4. Salamis Deniz Savaşı (M.Ö. 480)
Thermopylai Muharebesi ve Artemision Deniz Savaşı‘nın kaybedilmesi üzerine, Attika‘nın (Atina ve çevresi) kapıları Perslere açılmıştır. Yunanlılar hızla Atina‘yı boşaltır ve halkı güneydeki Mora Yarımadası‘na tahliye ederler. Çünkü Pers ordusu ile Atina arasında hiçbir engel kalmamıştır.
Neticede Pers İmparatoru Xerxes, Atina’ya gelir ve şehri yakıp yıkar. Ancak Atina halkı mutlak bir katliamdan kurtulmayı başarmıştır. Antik Yunanistan‘ın en önemli iki eyaletinden birini (Attika) ele geçiren Xerxes, şimdi Spartalılar‘ın ana vatanı olan Peloponez‘e (Mora Yarımadası) gözünü diker.
Üst satırlarda, Themistocles‘in donanmayı güçlendirme konusunda Atinalılar‘ı ikna ettiğini söylemiştik. İşte yıllar sonra Themistocles‘in ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıştı. Antik Yunan Uygarlığı, ölüm kalım mücadelesini denizde verecekti.
Themistocles’in Xerxes’i Tuzağa Düşürmesi
Atina’yı ele geçiren Xerxes, artık kesin bir zafer için saldırmak ve Antik Yunanistan‘ı tümüyle elde etmek ister. Bu amaçla donanmayı Mora Yarımadası‘nı işgal için öne sürer. Ancak Themistocles bunu öngörmüş ve ortalığa yalan haberler yaymıştır.
Xerxes‘in Antik Yunanistan’daki casusları, ona Birleşik Yunan Donanması’nın Salamis Boğazı‘ndan kaçmak üzere olduğunu haber verirler. Oysa esas plan kaçmak değil, Pers donanmasını hareket kabiliyeti olmayacak kadar dar bir alanda hapsetmektir.
Yunanlılar‘a baskın yapmak isteyen Pers Donanması, Salamis’e gelir. Yüzlerce gemiden oluşan donanma, sayıca Yunan Donanması‘ndan çok daha fazla gemiye sahiptir. Salamis Boğazı’nın ağzında bir süre bekleyen Persler, aldıkları istihbarata güvenerek, düşmanı gafil avlamak isterler ve hücuma geçerler.
Ne var ki, Yunan Donanması mükemmel bir şekilde pozisyon almıştı ve tam techizat ile bekliyordu. Normalde birbirine ölesiye rakip olan Spartalılar ve Atinalılar, Perslere karşı birlikte saf tutmuştu.
Devasa Pers Donanması, Salamis Boğazı‘nın çetrefilli sularında organize olamadı ve birçok gemi çarpışmadan dolayı battı. Perslerin koskoca donanma ile Salamis’te sıkışıp kalması, Thermopylai geçidindeki duruma benziyordu. Pers donanmasının Salamis Deniz Savaşı‘nda bozguna uğramasının temelde üç sebebi vardı:
- Xerxes‘in kardeşi Amiral Ariabignes‘in savaşın başında ölmesi ve donanmanın lidersiz kalması.
- Pers donanmasında Fenikeliler ve Mısırlılar gibi bir arada hareket etmesi zor yabancıların olması.
- Atinalılar‘ın denizcilikte Persler‘den çok üstün olması ve ev sahibi olarak coğrafyayı iyi kullanması.
5. Platea Savaşı (M.Ö. 479)
Pers İmparatoru Xerxes, Salamis’teki bozgundan sonra Asya‘ya geri döner. Damadı General Mardonius‘u ise Attika‘da, yarım kalan işi bitirmesi için bırakır. Aradan geçen birkaç aylık dönemde Persler, Platea‘da kamp kurarlar ve uygun ortamı beklemeye başlarlar.
Yunanlılar ise Salamis Deniz Muharebesi‘ndeki zaferden sonra savunmadan hücuma geçmeye karar vermiştir. Sparta, Atina, Korint ve Megara sitelerinden toplanan askerler ile güçlü bir ordu kurarlar ve Platea‘ya taarruz ederler.
İki ordu arasında oldukça kanlı bir çarpışma yaşanır ve Pers kumandan Mardonius savaş alanında ölür. Pers askerleri ise hem lidersiz kaldıkları için, hem de ağır silahlı Yunan piyadesi karşısında etkisiz kaldıkları için dağılırlar.
Platea Savaşı, Yunan-Pers Savaşları‘nı sona erdiren çarpışma olmuş ve Antik Yunanistan‘ın zaferini perçinlemiştir.
Mykale Muharebesi (Platea Savaşı ile Eş Zamanlı)
Yunanlılar, Platea‘da Pers ordusundan kalan kara birliklerini yok ederken; bir yıl önce Salamis‘te bozguna uğramış Pers donanmasını da Ege‘den kovmak istediler. Bu amaçla Batı Anadolu kıyılarında (Kuşadası) savaş yorgunu Pers donanmasını yok ederler. Böylece uzun yıllar sonra İyonya‘nın bağımsızlığa kavuşmasının yol açılır.
Atina ve Sparta Savaşları
Atina ve Sparta, Antik Yunan Medeniyeti’nin en önemli kent-devletleriydi. Greko-Pers savaşlarında birbirine yardım eden iki devlet, Persleri defettikten sonra iktidar mücadelesine girişti. Aşağıdaki satırlarda Atina-Sparta Savaşları hakkında bilgi bulabilirsiniz.
1. Attika-Delos Deniz Birliği
Atina, Yunan-Pers Savaşları‘ndan en büyük kazanımı sağlayan kent-devleti olmuştu. Büyük bir prestij kazanan site, Attika-Delos Deniz Birliği’nin kurulmasına ve Persler‘e karşı kalıcı bir savunma kalkanı oluşturulmasına önayak oldu.
Bu savunma paktının nüfuz alanı, Ege‘nin iki kıyısını da kapsıyordu ve Atina’nın tüm Yunan siteleri üzerinde hakimiyet kurmasına aracı oluyordu. Deniz Birliği M.Ö. 466 yılında Pers donanmasını bir kez daha perişan etti. Ancak savaş yorgunu Yunan kent-devletleri, Atina‘nın savaşma iştahına sahip değildi. Bu sebeple zamanla birlikten kopmalar oldu.
2. Atina’da Perikles Dönemi
Muhteşem bir hatip ve devlet adamı olan Perikles, Atina’yı uzun yıllar boyunca yönetti. Yaptığı en önemli işlerden biri Partenon isimli muhteşem tapınağı inşa ettirmesiydi. Perikles’in Partenon ve buna benzer yapıları teşvik etmesinin sebebi, şehri güzelleştirmenin yanında; Yunan-Pers Savaşları‘nda kürek çekmiş olan denizcileri işsiz bırakmamaktı.
Atina‘da kendini gösteren ekonomik ve kültürel hareketlilik; Sofokles, Euripides ve Aristofanes gibi müthiş tiyatro yazarlarının da ortaya çıkmasını sağladı. Antik Yunan Uygarlığı‘nın bu altın yıllarında, Avrupa edebiyatının temelini oluşturacak adımlar atılmış oldu.
3. Sparta’nın Yükselişi
Atina‘da tüm bu gelişmeler olurken, ezeli rakibi Sparta ise sorunlarla boğuşuyordu. Argos ve Arcadia siteleri ile savaşmak zorunda kalmış ve boyunduruğu altındaki Messinya‘da isyan çıkmıştı. Tüm bunların üstüne büyük bir depremin gerçekleştiği Sparta‘da, ekonomi alt üst olmuştu.
M.Ö. 450 yıllarında Atina ile küçük çaplı bir savaşa girişen Sparta; sorunlara rağmen askeri üstünlük sağlamayı başardı. Savaşın sonunda 30 Yıl Barışı adı verilen bir antlaşma imzalandı.
30 Yıl Barışı, Atina’nın ekonomik ve kültürel atılımlar yaptığı dönem oldu. Atina, demokrasi ile yönetildiği gibi, lideri olduğu Attika-Delos Deniz Birliği‘ndeki siteleri de demokrasiye teşvik ediyordu. Sparta ise oligarşi ile yönetiliyordu ve demokrasinin yayılmasını kendisi için büyük tehdit olarak görüyordu.
Demokratik siteler, Sparta baskısına karşı Atina‘dan medet umarken; aristokratlar ise yönetimde kalabilmek için Sparta‘ya sırtını dayamıştı. Antik Yunanistan Uygarlığı’nda bir savaşın patlak vermesi an meselesiydi.
4. Peloponez Savaşı (M.Ö. 431-404)
Atina’nın yönettiği Attika-Delos Deniz Birliği ve Sparta’nın lideri olduğu Peloponez Birliği arasındaki tansiyon sonunda yerini savaşa bıraktı. Savaşın genel seyri karada çok güçlü olan Sparta‘nın Attika’yı işgal etmesiyle, denizde güçlü olan Atina‘nın Mora Yarımadası’nı (Peleponez) donanmasıyla taciz etmesi şeklinde gerçekleşti.
27 yıl süren Peleponez Savaşı boyunca, Antik Yunan Uygarlığı’nın Klasik Dönem‘deki maddi kazanımları adeta eridi gitti. Savaşı kazanan Sparta ve Peloponez Birliği (Mora Yarımadası) sefaletle yüzleşirken, Atina ve müttefikleri ise büyük bir yıkımla karşılaştılar.
Perikles döneminde muhteşem bir çağ yaşayan Atina, savaş sırasında şehirde baş gösteren veba salgını nedeniyle nüfusun üçte birini (Perikles de dahil) kaybetti.
30 yıla yakın bir süre Antik Yunanistan‘ı kasıp kavuran savaş, Atina‘da tıbbın babası Hipokrat ve ünlü Yunan filozofu Sokrates gibi insanların yetişmesine engel olamadı.
5. Sparta ve Tebai (Thebes) ve Atina
Sparta, Peleponez Savaşı’ndan sonra Atina‘yı boyunduruğu altına aldı ve demokrasinin sonunu getirdi. Atina şehrini çevreleyen surları yıktı, donanmayı birkaç gemiyle sınırladı ve Atina’nın oligarşik bir yapıyla yönetilmesini sağladı. Demokrasinin elden gitmesi bir süre sonra isyana sebep oldu ve Sparta’nın onayıyla meclis tekrar kuruldu.
Tebai, Atina yakınlarındaki önemli bir kent-devletiydi. Bir süre Sparta‘nın baskısı altında kaldıktan sonra isyan etti ve Sparta’ya savaş açtı. Kendine çok güvenen Spartalılar, Leuctra Savaşı‘nda büyük bir yenilgiye uğradılar. Bu savaşta Tebai ordusunu yöneten Epaminondos, “Çarpık Düzen” adındaki taktiğiyle; parlak bir askeri başarı kazanmış ve Spartalılar‘ın yenilmezliğine son vermişti.
Atina, Sparta’nın zayıflaması ile şehir surlarını tekrar ördü, donanmasını güçlendirdi ve dağılan Deniz Birliği‘ni (70 civarında Yunan sitesiyle) tekrar kurdu. Bu dönemde büyük filozof Platon tarih sahnesine çıktı ve Antik Çağ‘ın en büyük okulu olan Academia‘yı (Akademi) kurdu. Ancak Atina’nın emperyalist uygulamaları yüzünden Deniz Birliği bozuldu ve Atina bir daha asla eski gücüne kavuşamadı.
6. Makedonya’nın Yükselişi
Makedonya, Antik Yunanistan‘ın kuzeyindeki bir krallıktı. Ne kadar kendini Antik Yunan Uygarlığı‘nın bir parçası olarak görse de, Atinalılar onları yarı-barbar olarak tanımlıyordu.
Krallar tarafından yönetilen ve geleneksel bir tarım toplumu olan Makedonyalılar, genç kral II. Filip‘in tahta geçmesiyle evrim geçirdi. Diplomasiyi çok iyi kullanan ve çok güçlü bir ordu yaratan II. Filip, Yunan kent-devletlerine boyun eğdirmeye başladı.
Chaeronea Savaşı‘nda, dönemin en güçlü Yunan Kentleri (Atina, Tebai, Megara, Korinth v.b.) ile Makedonya ordusu karşı karşıya geldi. Yunanistan’ın en güçlü savaş makinesi haline gelmiş olan Makedon ordusu bu savaşı ezici bir üstünlükle kazandı. Savaşta Makedonların süvarı birliklerine komuta eden bir genç savaşçı (Büyük İskender), gelecekte Antik Çağ‘ın gördüğü en büyük komutan olacaktı.
Antik Yunan Tarihi Özet Yazısında Faydalandığım Kaynak:
Yazı genel anlamda bir çeviridir. Ancak çeşitli kaynaklardan doğrulama yaparak ilerledim. Bu kadar detaylı bir yazıda kronolojik sıra ve olay kurgusu çok önemli. Bu anlamda böylesine iyi bir kaynağa denk geldiğim için şanslıyım.
Kısaca Antik Yunan Uygarlığı Tarihi by Serhat Engül
Leave a Reply