• Skip to main content
  • Skip to primary sidebar
  • Skip to footer
  • Home
  • About
  • Contact

Serhat Engül

Istanbul Gezi Rehberi

Antik Yunan TARİHİ ve HARİTASI (Detaylı Özet) → 2023

14 January 2023 by Serhat Engül Leave a Comment

Antik Yunan Uygarlığı, dünya tarihinde varlık göstermiş en önemli medeniyetlerden biriydi. Felsefe, matematik, edebiyat ve sanat dallarında büyük gelişmeler kaydeden Antik Yunanistan, adeta günümüzün Batı Uygarlığı’nın temellerini attı.

Antik Yunan’ın mirası, Roma İmparatorluğu tarafından devralındı ve üzerine askeri, mimari, hukuki dallardaki gelişmeler eklendi. Böylece günümüzde Avrupa‘nın sahip olduğu tüm değerler ortaya çıkmış oldu.

Yazarın Notu

Antik Yunan Tarihi yazısını hazırlamam birkaç günümü aldı. Oldukça uzun bir yazı olduğu için bir seferde okunması biraz zor olabilir. Ancak Antik Çağ’ın en önemli medeniyetlerinden birinin tarihçesini öğrenmek adına faydalı bir yazı ortaya çıktı. Bu anlamda ara sıra dönüp bakabileceğiniz bir kaynak olabileceğini umuyorum.

Yazıda Aksiyon Ortalarda Başlıyor

Antik Yunan kültürünün nasıl ortaya çıktığını anlatabilmek için, yazıyı kronolojik bir sıraya koymam gerekti. Ancak yazının esas aksiyon bölümleri ortasından itibaren başlıyor. Şayet Yunan-Pers Savaşları veya Atina-Sparta Savaşları konularını okumak isterseniz aşağı doğru hızla ilerleyebilirsiniz.

Antik Yunan Uygarlığı Tarihi

Antik Yunan Uygarlığı Kısa Tarihi

Antik Yunan Uygarlığı tarihi Girit’te başlıyor. Günümüzde Türkiye’nin güneyindeki küçük bir ada olan Girit, enteresan bir şekilde dev bir medeniyetin ortaya çıkmasına öncülük etmiş.

İlkel Tarımın Ege Kıyılarına Ulaşması

Orta Doğu‘da ortaya çıkan ilkel tarım, M.Ö. 5500 yıllarında Ege’ye ulaştı. M.Ö. 3500 yıllarına gelindiğinde ise tarım faaliyetleri Ege kıyılarına ve adalara yayılmıştı. Tarımın getirdiği bolluk ve refah sayesinde küçük kasabalar kurulmuş ve nüfus artmaya başlamıştı.

Ege’nin meşhur antik kenti Truva, M.Ö. 3000 yıllarında ilk şehircilik işaretlerini gösteren kentti. Mezopotamya ile yapılan ticaretten öğrenilen bronzdan alet edevat yapma teknikleri, uygarlığı bir adım ileri taşıdı. Bu gelişmelerin sonucunda, Girit Adası‘nda tarih öncesi çağların en göz kamaştıran medeniyetlerinden biri doğdu.

1. Minos (Girit) Uygarlığı

Minos Uygarlığı‘nın hüküm sürdüğü Girit‘te, M.Ö. 2000 yılında görkemli saraylar vardı. Günümüz şehirciliğinin ilk örnekleri olan evler ve sokaklar inşa edilmişti. Bu görkemli medeniyetin en önemli noktası ise Knossos isimli şehirdi.

Minos Uygarlığı’nın; Antik Mısır, Anadolu ve Doğu Akdeniz siteleri ile ticari ilişkisi vardı. Bu ticaret sayesinde Mısır’dan hiyeroglif yazısını öğrenmişlerdi. Sonraları Linear A (Doğrusal A) isimli kendi yazılarını icat ettiler.

M.Ö. 2000 ile M.Ö. 1400 yılları arasında Girit Uygarlığı zirveye ulaştı. Yunanistan ana karası ile de ticaret ilişkileri kuran Giritliler, kültürlerini çevreye yaydılar. Ticaret hacminin artması, alfabenin de gelişmesini zorunlu kıldı ve bürokratik ilişkileri kolaylaştıracak olan Linear B isimli daha verimli bir alfabe devreye girdi.

Giritliler, Kıbrıs‘tan elde ettikleri bakır ile İspanya’dan getirdikleri kalay ham maddelerini birleştirip, Tunç (Bronz) elde ediyorlardı. Bu onlara rakiplerine karşı askeri üstünlük kurma şansı tanıyordu. Tunçtan baltalar, hançerler ve kılıçlar üretiyorlardı. Çömlekçilikte de oldukça ileriydiler, Girit vazolarının güzelliği, Akdeniz‘de nam salmıştı.

Knossos‘taki “Labirent” isimli saray, Girit‘in diğer tüm yapılarını gölgede bırakıyordu. Kanalizasyon ve su depolama sistemine sahip olan bu yapı, o dönem için lüks sayılacak donanımlara sahipti. Efsanevi Girit Kralı Minos‘un da burada yaşadığı tahmin ediliyor.

Knossos‘un zenginliği, çevredeki kavimlerin ve korsanların iştahını kabartıyordu. Bu görkemli uygarlık, M.Ö. 1400 civarlarında yakılıp, yıkıldı ve zenginlikleri yağmalandı. Ne kadar varlığını sürdürse de, eski gücünü kaybetti.

2. Miken Uygarlığı

Knossos‘un ticaret dünyasındaki liderliğini kaybetmesiyle, Antik Yunanistan’daki ticaret Miken Uygarlığı‘nın hakimiyetine geçti. Yunanistan’daki tüm şehirleri etkisi altına alan Mikenler, yayılmacı bir politika izlediler.

Deniz ticaretinde oldukça başarılı olan Mikenler, Sicilya‘da (Güney İtalya) ve Kıbrıs‘ta koloniler kurarak Akdeniz ticaretini ele geçirdiler. Ticarette Girit alfabesini (Linear B) kullanan Mikenler, surlarla çevrili saraylar inşa ettiler.

“Şehir Merkezi” kavramı da ilk olarak bu dönemde gelişti. Merkezdeki devlet binalarının çevresindeki evler, şehire giriş için kullanılan anıtsal kapılar ve gösterişli kral mezarları inşa edildi.

Mikenler, aynı zamanda Akalar olarak da bilinir ve Yunanistan ana karasında o dönemde Miken Uygarlığı‘nın şemsiyesi altında birleşen tüm halkların ortak ismidir.

M.Ö. 1600‘da kurulan ve M.Ö. 1400 yılında Antik Yunan sitelerinin lideri olan Miken Uygarlığı, Homeros’un meşhur İlyada Destanı‘na da konu oldu. Destanda anlatılan Truva Savaşı‘nın efsane mi, yoksa gerçek mi olduğu halen tartışma konusu olsa da; Homeros‘a, Mikenlerin savaşçı karakterinin ve fetihlerinin ilham verdiği kesindir.

3. Miken Uygarlığı’nın Çöküşü

M.Ö. 1200 yılına gelindiğinde, Miken Uygarlığı büyük bir çöküşe geçer. Tunç Çağı‘nın sonunda Doğu Akdeniz’de yaşanan yıkıcı saldırılar, tarihin en gizemli olaylarından biri olarak kabul edilir.

İstilacılar tarafından yağmalanan Mikenler zayıflar, Hititler yok olur ve Deniz Kavimleri‘nin saldırısına uğrayan Antik Mısır Uygarlığı büyük darbe alır. Yakın Doğu’daki sosyal ve kültürel hayat gerilemeye başlar ve deniz ticareti durma noktasına gelir.

Tunç Çağı‘nın hareketli kültür ve ticaret hayatının sekteye uğraması Antik Yunanistan‘ı bir göç, kaos ve savaş dönemine götürür. Bu sancılı dönemde Kuzey Yunanistan’dan gelen Dor saldırıları, zayıflayan Miken Uygarlığı‘nın çökmesine sebep olur.

Sosyal Değişimler ve Kent-Devletleri

Minos veya Miken gibi üstün medeniyetler olmayınca, nüfusu 5000 ile 20.000 arasında değişen koloniler kurulmaya başlandı. “Polis” olarak bilinen kent-devletleri tarım ve ticaret ile geçiniyor ve Doğu Akdeniz’in her köşesine yayılıyorlardı.

Güney Yunanistan’daki Miken halklarının bir kısmı Batı Anadolu‘ya göç edip ve oraya yerleştiler. Ege Denizi’nin iki yakası da, tamamen Antik Yunan kolonileri ile doldu. Deniz ticaretinde olağanüstü bir hareketlenme yaşandı ve kültürel etkileşimler yeniden hızlandı.

Kolonileşmenin artmasıyla, Antik Yunan’da Arkaik Çağ (Erken Dönem) sona erdi ve Klasik Yunan Dönemi adı verilen parlak dönemin temelleri atılmış oldu. Antik Yunan’a tarihteki şöhretini kazandıran demokrasi, felsefe ve bilim alanlarında büyük gelişmeler kapıdaydı.

4. Antik Yunan’da Klasik Dönem

Antik Yunan’da Klasik Dönem başlangıcı, M.Ö. 776 yılında kent-devletleri arasında yapılan Olimpiyatlar olarak kabul edilir. Ticaretle gelişen ve zenginleşen kent-devletleri, her yönden gelişim göstermektedir.

Antik Yunan’ın Roma’ya Katkısı

Dönemin en güçlü kent-devletleri arasındaki İyonya, yağmurun az olduğu yıllarda gerçekleşen kıtlığa bir çözüm bulmak ister. Bu amaçla İtalya‘nın güneyinde bazı ticaret limanları (koloniler) kurar. Günümüzün Napoli şehrinde faaliyet gösteren İyonyalılar, Antik Yunan kültürünü oraya taşırlar.

Antik Yunanistan’ın alet edevat yapma kabiliyeti, ticaret yöntemleri İtalya içlerine yayılır. Bu sayede uzun vadede ortaya Etrüskler çıkacak ve Roma İmparatorluğu’na giden yolu açacaktır.

5. Antik Yunan Haritası

Antik Yunan halkları, Klasik Dönem’de Doğu Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz çevresinde çeşitli kent-devletleri (devletçikler) kurdular. Antik Yunan Haritası üzerinde görüleceği gibi, Türkiye‘deki birçok antik kent de o dönemde kuruldu. İstanbul’un Byzantion, Efes’in ise Ephesus adıyla kurulması bu döneme denk gelir.

6. İlk Cumhuriyetlerin Doğuşu

Tunç Çağı‘nın sona ermesiyle, silah yapımı ucuzlamış ve kolaylaşmıştı. Demir Çağı‘nda bir ordu kurmak için çok zengin olmak gerekmiyordu. Soylular kolaylıkla çiftçilerini silahlandırıyor ve kralın otoritesini sarsabiliyorlardı.

Toplum artık kralların yerine, seçkin insanların söz sahibi olduğu bir “ortak akıl” arayışına girmişti. Bu da dünyada ilk kez Cumhuriyet kavramının ortaya çıkmasına yol açtı. M.Ö. 750 yıllarında ortaya çıkan ilk Cumhuriyetler, bir grup seçkin azınlığın, kendi içinde aldıkları kararlar ile ülkeyi yönetmesi şeklindeydi.

7. Tiranlar Dönemi

Ne var ki, yönetimde söz sahibi olan bazı aristokratlar, hırslarını ön plana çıkardılar. Kendilerine borcu olan insanların topraklarına, haksız yere el koydular. Aristokratların halk üzerindeki zulmü, Tiranların ortaya çıkmasına sebep oldu.

“Tiran” sözcüğü TDK’da “Eski Yunan’da siyasal gücü zorla ele geçiren, onu kötüye kullanan kimse.” olarak karşımıza çıkıyor. Ancak sonradan kötüye evrilen birçok şey gibi, Tiranlık da ilk zamanlar ihtiyaçtan doğmuştu.

İlk Tiranlar, halkı acımasızca ezen aristokratlara dur diyen bir güçtü. Hatta ezilen sınıfların aristokratlara karşı örgütlenmesi sayesinde güç kazanan liderlerdi. Küçük çiftçilerin, büyük toprak sahipleri tarafından yutulup, yok edilmesinin önüne geçtiler. Şehirleri yeni tapınaklar, surlar ve arastalar ile imar ettiler.

Halkın zorba aristokratlara karşı desteklediği tiranlık, hanedanlığa dönüşünce sorunlar baş gösterdi. Halkın desteklediği Tiran ölüp de onun yerine oğlu geçince ve adil bir yönetim sergileyemeyince, tiranlık da bir çeşit despotluğa dönmeye başladı.

8. Antik Yunan’da Demokrasi

Önce krallar, sonra aristokratlar ve son olarak da tiranlar işe yaramamıştı. Ticaret ile zenginleşen, felsefi ve sanatsal olarak ilerleyen Antik Yunan Uygarlığı arayıştaydı. Yönetimi geniş kitlelere yayan ve iç çatışmaları önleyecek bir sisteme ihtiyaç duyuluyordu. Böylece Antik Yunan’da sitelerin halkın iradesi ile yönetilmesini sağlayan demokrasi ortaya çıktı.

Antik Yunan’da Edebiyat, Mimarlık ve Felsefe

Antik Yunan Uygarlığı, tüm bu politik gelişmeler olurken gelişmesini sürdürüyordu. İyonyalı şair Homeros, İlyada ve Odysseia gibi iki büyük şaheseri insanlığa miras bıraktı.

Antik Yunan mimarisi, ticaret yoluyla ilişkiler kurduğu Antik Mısır‘dan etkilendi. Erken dönem tapınaklarında Mısır mimarisi örnek alındı. Sonraları Dor Düzeni ve İyon Düzeni gibi mimari üsluplar ortaya çıktı. Antik Yunanistan’da ortaya çıkan bu mimari akımlar, yüzyıllar sonra Neo-Klasik Mimari adıyla tekrar vücut buldu ve etkileri günümüz yapılarına kadar ulaştı.

M.Ö 6. Yüzyıl, adeta bir filozoflar çağı oldu. Parmenides, Thales, Anaksimenes, Pisagor, Anaksimandros, Heraklitos, Ksenofanes gibi düşünürler; felsefe, astronomi ve matematik dallarında büyük gelişmelere zemin hazırladılar.

Antik Yunanistan’da Klasik Dönem’in dorukta olduğu M.Ö. 500‘lü yıllarda iki büyük kent-devleti ön plana çıkıyordu. Bunlardan biri Atina, diğeri ise Sparta idi. Birbirinden oldukça farklı kültürel yapıya ve siyasi görüşe sahip bu iki site, liderlik için birbirine meydan okuyordu.

9. Sparta Kent-Devleti

Birçok Antik Yunan şehri gibi, Sparta Kent-Devleti de kıtlıktan etkileniyordu. İyonya gibi bazı siteler, uzak diyarlarda koloniler kurarak bu sorunu çözmüşlerdi. Ancak Sparta‘nın denize sınırı olmadığı için, bu taktiği kullanamıyordu.

Spartalılar çareyi Messinya (Messenia) adlı komşu şehri işgal etmekte buldular. Bu hamle onları Peloponez Bölgesi‘nin (Mora) en önemli sitesi yapmıştı. Ancak bir diğer komşu şehir olan Argos, Spartalıları bozguna uğrattı. Yenilgiyi takiben Messinya şehrinde de isyan patlak verdi.

Spartalılar isyanı bastırmayı başardılar. Ancak devletin varlığını tehlikeye atan bu olaylar onları çok korkutmuştu. Tekrarlanmasını önlemek için hayat tarzını tümden değiştirdiler.

Öncelikle lüks yaşamı bir kenara bıraktılar ve tüm ülkeyi bir askeri kışlaya çevirdiler. Tüm Sparta halkı tam zamanlı askerdi ve her gün askeri eğitim görüyorlardı.

Spartalıların doğuştan asker olarak yetişmesi, onları savaş meydanlarında yenilmez hale getirdi. Antik Yunan medeniyetinde müthiş bir prestij kazandılar ve herkesin korktuğu bir güç haline geldiler.

Güney Yunanistan’ın en güçlü sitesi haline gelen Sparta, komşu şehirler ile bir ittifak kurdu. Tarihte Peloponnesian League (Peloponez Birliği) adı verilen bu savunma paktı, Mora Yarımadası‘nın tamamını kapsıyordu.

10. Atina Kent-Devleti

Atina Kent-Devleti, Yunanistan’ın Attika Bölgesi‘ndeki en önemli şehirdi. 100.000 kişiyi aşan nüfusu ile en büyük kent-devletleri arasındaydı. Kalabalık nüfusu yüzünden, kendi sosyal evrimini tamamlaması da uzun sürdü.

M.Ö 600 yıllarında bir grup seçkin aristokrat tarafından idare edilen Atina‘da, sosyal problemler baş göstermişti. Üst ve alt sınıflar arasında, gelir dağılımı adaletsizliği ile ilgili gerginlikler vardı.

Böyle bir dönemde Drakon isimli yargıçtan Atina geleneklerine uygun bir kanun hazırlaması istendi. Böylece halkı yönetenlerin eylemleri yazılı kanunlara bağlanmış olacak ve adaletli bir yönetim algısı oluşacaktı.

Drakon, Solon ve Kleistenes Kanunları

Drakon’un kanunları ortamı yumuşatmak şöyle dursun, daha beter hale getirdi. Çünkü kanunların sertliği yüzünden, basit sayılabilecek suçlarda bile ölüm cezaları çıkıyordu. Bu durum alt sınıfın yönetime olan öfkesini artırmaktan başka bir işe yaramadı.

Drakon’un kanunları yaraya merhem olmayınca, Solon‘dan kanun hazırlaması istendi. Solon, borçtan kaynaklanan köleleşmeyi yürürlükten kaldırdı. Halka bir araya gelip bir şeyleri protesto etme hakkı tanıdı. Ancak Solon’un halkın lehine olan kanunlarının faydası ilk anda anlaşılamadı. Çünkü M.Ö 546 yılında Peistratos isimli bir soylu, yönetimi zorla ele geçirip kendini Tiran ilan etti.

Atina‘nın demokrasisi sekteye uğramış olsa da, Tiranlık ekonomiyi düzeltmede başarılı oldu. Atina ihraç ettiği zeytinyağı ve seramikler sayesinde müthiş bir gelir sağladı. Güzel tapınaklar ve yapılar inşa edildi.

Tiranlık M.Ö. 510 yılında bittiğinde, Kleistenes tarafından geliştirilen “Solon Kanunları” tekrar yürürlüğe kondu. İşte o zaman Atina Demokrasisi müthiş bir ilerleme kaydetti. Atina vatandaşı olmak yüceltildi ve yurttaşlara birçok bireysel hak tanındı. Dünyada ilk kez demokratik bir sistem uygulayan Atina, tarihe adını altın harflerle kazıdı.

Antik Yunan ve Pers Savaşları

M.Ö. 500 yılına gelindiğinde, Antik Yunan Uygarlığı büyük bir tehditle karşılaştı. Pers İmparatorluğu, zengin Yunan Sitelerine göz koymuştu. Önce Lidya, ardından da İyonya, Perslerin hakimiyetine geçti.

Persler, önceleri Batı Anadolu‘da yumuşak bir yönetim sergilediler. Kent-Devletlerini vergiye bağladılar ve iç işlerinde serbest bıraktılar. Ancak zaman geçtikçe daha çok vergi koymaları ve şehirlere kendi valilerini atamaları tansiyonu yükseltti.

Pers İmparatoru Darius, Çanakkale Boğazı üzerinden Trakya ve Makedonya‘ya (Kuzey Yunanistan) bir sefer düzenledi. Bu askeri müdahale çok başarılı olmasa da, Antik Yunanistan‘ı tedirgin etmeye yetmişti.

Filmlere ve Kitaplara İlham Veren Savaşlar

Dünya tarihinde Greko-Pers Savaşları olarak da bilinen Yunan ve Pers Savaşları‘nın fitilini, İyon Ayaklanması ateşledi. Antik Çağ’ın filmlere konu olan epik savaşlarına birlikte göz atalım.

1. İyon Ayaklanması (M.Ö. 499)

M.Ö 499 yılında, Batı Anadolu’daki İyon şehirleri Perslere karşı ayaklandı. Atina isyana destek verirken, Sparta yardımcı olmayı reddetti. Persler isyanı fazla kan dökmeden bastırdı ve İyonya‘ya daha fazla özgürlük tanıdı. Vergiler azaltıldı ve kendi yöneticilerini seçmelerine izin verildi.

Ancak Pers İmparatorluğu, İyon Ayaklanması‘na açıktan açığa destek veren Atina‘yı hedef tahtasına koydu. Bazı Atinalılar, Pers istilasından çekiniyor ve antlaşma yapılmasını istiyordu. Ancak halk teslimiyete karşıydı. Themistocles adlı zeki bir devlet adamının çevresinde toplandılar.

Themistocles halka daha fazla demokratik haklar tanınmasını ve donanmanın güçlendirilmesini istedi. Yaptığı reformların meyveleri, uzun yıllar sürecek savaş sırasında toplanacaktı.

2. Maraton Savaşı (M.Ö. 490)

Pers İmparatoru Darius, Antik Yunanistan’ı ele geçirmeye kararlıydı Bu amaçla Persler, oldukça kalabalık bir ordu ile Maraton Ovası‘na çıkarma yaptılar. Karşılarında ise daha önce Pers ordusunda kısa bir süre askerlik yapmış olan General Miltiades komutasındaki Atina ordusu vardı. Miltiades’in Pers savaş taktiklerini ve ordu yapısını bilmesi, Yunanlılar için çok önemli bir avantajdı.

Atina ordusunun kurmayları, Perslerin esas amacının Maraton Savaşı‘nı kazanmak değil; deniz yoluyla Atina‘ya saldırmak olduğunu ve Maraton‘daki Pers birliklerin bir oyalama taktiği peşinde olduğunu fark eder. Bir an önce Maraton‘daki Pers ordusunu etkisiz hale getirip, Atina‘ya dönmek gerekmektedir.

Atinalılar, Miltiades‘in emriyle Persler üzerine hızlı bir saldırıya geçerler. Ordunun merkezi özellikle zayıf tutulur ve kanatlar ilave askerlerle güçlendirilir. Merkezdeki hoplitler uzun mızrakları ile düşman ordusuna kayıp verdirir ve yavaşça geri çekilerek Pers ordusunu merkeze toplar.

Bu sırada kalabalık ve güçlü kanatlar, Pers ordusunu sağdan ve soldan sıkıştırmaya başlar. Büyük bir baskı altında kalan Pers ordusu çözülür ve sahildeki gemilere doğru kaçar.

Atinalılar, Pers ordusuna mümkün olan en büyük zararı verme ve gemilerini yakma peşindedir. Ancak kaçan askerlerin ve Pers donanmasının büyük bir bölümü başarılı bir şekilde geri çekilir.

Bu noktada adeta bir yarış başlar. Pers donanması denizden Atina‘ya doğru yol alırken, Atina ordusu da karadan koşturmaktadır. Atinalılar şehre ulaşıp, savunma düzeni almayı başarırlar. Persler saldırıdan vazgeçer ve Anadolu‘ya çekilir. Ancak tarihte Greco-Pers Savaşları olarak bilinen süreç yeni başlamıştır.

3. Thermophalae Savaşı (M.Ö. 480)

İmparator I. Darius, Yunanistan’ı bu kez kesin olarak ele geçirmek için tarihin gördüğü en büyük orduyu hazırlamaktadır. Ancak sefere çıkmaya ömrü vefa etmez ve yerine oğlu I. Xerxes (Serhas) geçer.

Yunan tarih yazarı Herodot, Pers ordusunun sayısını 2 milyon asker civarında verirken modern kaynaklara göre en fazla 300.000 kişi civarındadır. Buna karşılık 300‘ü Sparta’nın en seçkin savaşçıları olmak üzere 7000 kişiden oluşan bir Yunan ordusu vardır.

Persler için en büyük problem, Atina‘ya ulaşabilmek için bu devasa orduyu Thermopylai isimli bir dağ geçidinden geçirmek zorunda olmaktır. Birleşik Yunan ordusu ise tüm savaş stratejisini bunun üzerine kurmuştur. 7000 kişiden oluşan Yunan ordusu, içinden at arabasının bile zor geçeceği darlıkta bir geçitte devasa Pers ordusunu kilitleyecektir.

Yunanlı askerlerin sivri ve uzun mızrakları, Pers ordusuna geçiş imkanı tanımaz. Persler katbekat fazla askere sahip olmasına rağmen, dağ geçidinde oldukları için bu avantajı kullanamazlar. Thermophalae (Termofil) Savaşı uzun süre böyle devam eder ve Pers ordusu büyük kayıplar verir.

Tarihçi Herodot‘un anlattığına göre, Yunanlılar içinden biri ihanet eder ve düşmana farklı bir yol gösterir. Aldıkları istihbarat sayesinde geçidin etrafından dolanmanın bir yolunu bulan Persler, Yunan ordusunu çevirirler. İşerin sarpa sardığını anlayan Sparta Kralı Leonidas, kendi elit askerleri hariç (300 Spartalı) herkesi Atina‘ya gönderir.

300 Spartalı ise öleceklerini bildikleri halde, karşı tarafa mümkün olan en büyük zayiatı verdirmek üzere kalırlar. Amaçları Atina‘nın yaklaşan Pers taarruzuna hazırlanması için zaman kazandırmaktır.

Artemision Deniz Muharebesi

Spartalı Kral Leonidas komutasındaki ordu Perslerle savaşırken, Atina‘nın denizden saldırıya uğramaması için eş zamanlı olarak Artemision Deniz Savaşı‘nın yürütüldüğünü de not etmek gerekir. Kral Leonidas’ın ordusu savaşı kaybedince, Yunan gemileri yavaşça Atina‘ya doğru çekilirler.

4. Salamis Deniz Savaşı (M.Ö. 480)

Thermopylai Muharebesi ve Artemision Deniz Savaşı‘nın kaybedilmesi üzerine, Attika‘nın (Atina ve çevresi) kapıları Perslere açılmıştır. Yunanlılar hızla Atina‘yı boşaltır ve halkı güneydeki Mora Yarımadası‘na tahliye ederler. Çünkü Pers ordusu ile Atina arasında hiçbir engel kalmamıştır.

Neticede Pers İmparatoru Xerxes, Atina’ya gelir ve şehri yakıp yıkar. Ancak Atina halkı mutlak bir katliamdan kurtulmayı başarmıştır. Antik Yunanistan‘ın en önemli iki eyaletinden birini (Attika) ele geçiren Xerxes, şimdi Spartalılar‘ın ana vatanı olan Peloponez‘e (Mora Yarımadası) gözünü diker.

Üst satırlarda, Themistocles‘in donanmayı güçlendirme konusunda Atinalılar‘ı ikna ettiğini söylemiştik. İşte yıllar sonra Themistocles‘in ne kadar haklı olduğu ortaya çıkmıştı. Antik Yunan Uygarlığı, ölüm kalım mücadelesini denizde verecekti.

Themistocles’in Xerxes’i Tuzağa Düşürmesi

Atina’yı ele geçiren Xerxes, artık kesin bir zafer için saldırmak ve Antik Yunanistan‘ı tümüyle elde etmek ister. Bu amaçla donanmayı Mora Yarımadası‘nı işgal için öne sürer. Ancak Themistocles bunu öngörmüş ve ortalığa yalan haberler yaymıştır.

Xerxes‘in Antik Yunanistan’daki casusları, ona Birleşik Yunan Donanması’nın Salamis Boğazı‘ndan kaçmak üzere olduğunu haber verirler. Oysa esas plan kaçmak değil, Pers donanmasını hareket kabiliyeti olmayacak kadar dar bir alanda hapsetmektir.

Yunanlılar‘a baskın yapmak isteyen Pers Donanması, Salamis’e gelir. Yüzlerce gemiden oluşan donanma, sayıca Yunan Donanması‘ndan çok daha fazla gemiye sahiptir. Salamis Boğazı’nın ağzında bir süre bekleyen Persler, aldıkları istihbarata güvenerek, düşmanı gafil avlamak isterler ve hücuma geçerler.

Ne var ki, Yunan Donanması mükemmel bir şekilde pozisyon almıştı ve tam techizat ile bekliyordu. Normalde birbirine ölesiye rakip olan Spartalılar ve Atinalılar, Perslere karşı birlikte saf tutmuştu.

Devasa Pers Donanması, Salamis Boğazı‘nın çetrefilli sularında organize olamadı ve birçok gemi çarpışmadan dolayı battı. Perslerin koskoca donanma ile Salamis’te sıkışıp kalması, Thermopylai geçidindeki duruma benziyordu. Pers donanmasının Salamis Deniz Savaşı‘nda bozguna uğramasının temelde üç sebebi vardı:

  • Xerxes‘in kardeşi Amiral Ariabignes‘in savaşın başında ölmesi ve donanmanın lidersiz kalması.
  • Pers donanmasında Fenikeliler ve Mısırlılar gibi bir arada hareket etmesi zor yabancıların olması.
  • Atinalılar‘ın denizcilikte Persler‘den çok üstün olması ve ev sahibi olarak coğrafyayı iyi kullanması.

5. Platea Savaşı (M.Ö. 479)

Pers İmparatoru Xerxes, Salamis’teki bozgundan sonra Asya‘ya geri döner. Damadı General Mardonius‘u ise Attika‘da, yarım kalan işi bitirmesi için bırakır. Aradan geçen birkaç aylık dönemde Persler, Platea‘da kamp kurarlar ve uygun ortamı beklemeye başlarlar.

Yunanlılar ise Salamis Deniz Muharebesi‘ndeki zaferden sonra savunmadan hücuma geçmeye karar vermiştir. Sparta, Atina, Korint ve Megara sitelerinden toplanan askerler ile güçlü bir ordu kurarlar ve Platea‘ya taarruz ederler.

İki ordu arasında oldukça kanlı bir çarpışma yaşanır ve Pers kumandan Mardonius savaş alanında ölür. Pers askerleri ise hem lidersiz kaldıkları için, hem de ağır silahlı Yunan piyadesi karşısında etkisiz kaldıkları için dağılırlar.

Platea Savaşı, Yunan-Pers Savaşları‘nı sona erdiren çarpışma olmuş ve Antik Yunanistan‘ın zaferini perçinlemiştir.

Mykale Muharebesi (Platea Savaşı ile Eş Zamanlı)

Yunanlılar, Platea‘da Pers ordusundan kalan kara birliklerini yok ederken; bir yıl önce Salamis‘te bozguna uğramış Pers donanmasını da Ege‘den kovmak istediler. Bu amaçla Batı Anadolu kıyılarında (Kuşadası) savaş yorgunu Pers donanmasını yok ederler. Böylece uzun yıllar sonra İyonya‘nın bağımsızlığa kavuşmasının yol açılır.

Atina ve Sparta Savaşları

Atina ve Sparta, Antik Yunan Medeniyeti’nin en önemli kent-devletleriydi. Greko-Pers savaşlarında birbirine yardım eden iki devlet, Persleri defettikten sonra iktidar mücadelesine girişti. Aşağıdaki satırlarda Atina-Sparta Savaşları hakkında bilgi bulabilirsiniz.

1. Attika-Delos Deniz Birliği

Atina, Yunan-Pers Savaşları‘ndan en büyük kazanımı sağlayan kent-devleti olmuştu. Büyük bir prestij kazanan site, Attika-Delos Deniz Birliği’nin kurulmasına ve Persler‘e karşı kalıcı bir savunma kalkanı oluşturulmasına önayak oldu.

Bu savunma paktının nüfuz alanı, Ege‘nin iki kıyısını da kapsıyordu ve Atina’nın tüm Yunan siteleri üzerinde hakimiyet kurmasına aracı oluyordu. Deniz Birliği M.Ö. 466 yılında Pers donanmasını bir kez daha perişan etti. Ancak savaş yorgunu Yunan kent-devletleri, Atina‘nın savaşma iştahına sahip değildi. Bu sebeple zamanla birlikten kopmalar oldu.

2. Atina’da Perikles Dönemi

Muhteşem bir hatip ve devlet adamı olan Perikles, Atina’yı uzun yıllar boyunca yönetti. Yaptığı en önemli işlerden biri Partenon isimli muhteşem tapınağı inşa ettirmesiydi. Perikles’in Partenon ve buna benzer yapıları teşvik etmesinin sebebi, şehri güzelleştirmenin yanında; Yunan-Pers Savaşları‘nda kürek çekmiş olan denizcileri işsiz bırakmamaktı.

Atina‘da kendini gösteren ekonomik ve kültürel hareketlilik; Sofokles, Euripides ve Aristofanes gibi müthiş tiyatro yazarlarının da ortaya çıkmasını sağladı. Antik Yunan Uygarlığı‘nın bu altın yıllarında, Avrupa edebiyatının temelini oluşturacak adımlar atılmış oldu.

3. Sparta’nın Yükselişi

Atina‘da tüm bu gelişmeler olurken, ezeli rakibi Sparta ise sorunlarla boğuşuyordu. Argos ve Arcadia siteleri ile savaşmak zorunda kalmış ve boyunduruğu altındaki Messinya‘da isyan çıkmıştı. Tüm bunların üstüne büyük bir depremin gerçekleştiği Sparta‘da, ekonomi alt üst olmuştu.

M.Ö. 450 yıllarında Atina ile küçük çaplı bir savaşa girişen Sparta; sorunlara rağmen askeri üstünlük sağlamayı başardı. Savaşın sonunda 30 Yıl Barışı adı verilen bir antlaşma imzalandı.

30 Yıl Barışı, Atina’nın ekonomik ve kültürel atılımlar yaptığı dönem oldu. Atina, demokrasi ile yönetildiği gibi, lideri olduğu Attika-Delos Deniz Birliği‘ndeki siteleri de demokrasiye teşvik ediyordu. Sparta ise oligarşi ile yönetiliyordu ve demokrasinin yayılmasını kendisi için büyük tehdit olarak görüyordu.

Demokratik siteler, Sparta baskısına karşı Atina‘dan medet umarken; aristokratlar ise yönetimde kalabilmek için Sparta‘ya sırtını dayamıştı. Antik Yunanistan Uygarlığı’nda bir savaşın patlak vermesi an meselesiydi.

4. Peloponez Savaşı (M.Ö. 431-404)

Atina’nın yönettiği Attika-Delos Deniz Birliği ve Sparta’nın lideri olduğu Peloponez Birliği arasındaki tansiyon sonunda yerini savaşa bıraktı. Savaşın genel seyri karada çok güçlü olan Sparta‘nın Attika’yı işgal etmesiyle, denizde güçlü olan Atina‘nın Mora Yarımadası’nı (Peleponez) donanmasıyla taciz etmesi şeklinde gerçekleşti.

27 yıl süren Peleponez Savaşı boyunca, Antik Yunan Uygarlığı’nın Klasik Dönem‘deki maddi kazanımları adeta eridi gitti. Savaşı kazanan Sparta ve Peloponez Birliği (Mora Yarımadası) sefaletle yüzleşirken, Atina ve müttefikleri ise büyük bir yıkımla karşılaştılar.

Perikles döneminde muhteşem bir çağ yaşayan Atina, savaş sırasında şehirde baş gösteren veba salgını nedeniyle nüfusun üçte birini (Perikles de dahil) kaybetti.

30 yıla yakın bir süre Antik Yunanistan‘ı kasıp kavuran savaş, Atina‘da tıbbın babası Hipokrat ve ünlü Yunan filozofu Sokrates gibi insanların yetişmesine engel olamadı.

5. Sparta ve Tebai (Thebes) ve Atina

Sparta, Peleponez Savaşı’ndan sonra Atina‘yı boyunduruğu altına aldı ve demokrasinin sonunu getirdi. Atina şehrini çevreleyen surları yıktı, donanmayı birkaç gemiyle sınırladı ve Atina’nın oligarşik bir yapıyla yönetilmesini sağladı. Demokrasinin elden gitmesi bir süre sonra isyana sebep oldu ve Sparta’nın onayıyla meclis tekrar kuruldu.

Tebai, Atina yakınlarındaki önemli bir kent-devletiydi. Bir süre Sparta‘nın baskısı altında kaldıktan sonra isyan etti ve Sparta’ya savaş açtı. Kendine çok güvenen Spartalılar, Leuctra Savaşı‘nda büyük bir yenilgiye uğradılar. Bu savaşta Tebai ordusunu yöneten Epaminondos, “Çarpık Düzen” adındaki taktiğiyle; parlak bir askeri başarı kazanmış ve Spartalılar‘ın yenilmezliğine son vermişti.

Atina, Sparta’nın zayıflaması ile şehir surlarını tekrar ördü, donanmasını güçlendirdi ve dağılan Deniz Birliği‘ni (70 civarında Yunan sitesiyle) tekrar kurdu. Bu dönemde büyük filozof Platon tarih sahnesine çıktı ve Antik Çağ‘ın en büyük okulu olan Academia‘yı (Akademi) kurdu. Ancak Atina’nın emperyalist uygulamaları yüzünden Deniz Birliği bozuldu ve Atina bir daha asla eski gücüne kavuşamadı.

6. Makedonya’nın Yükselişi

Makedonya, Antik Yunanistan‘ın kuzeyindeki bir krallıktı. Ne kadar kendini Antik Yunan Uygarlığı‘nın bir parçası olarak görse de, Atinalılar onları yarı-barbar olarak tanımlıyordu.

Krallar tarafından yönetilen ve geleneksel bir tarım toplumu olan Makedonyalılar, genç kral II. Filip‘in tahta geçmesiyle evrim geçirdi. Diplomasiyi çok iyi kullanan ve çok güçlü bir ordu yaratan II. Filip, Yunan kent-devletlerine boyun eğdirmeye başladı.

Chaeronea Savaşı‘nda, dönemin en güçlü Yunan Kentleri (Atina, Tebai, Megara, Korinth v.b.) ile Makedonya ordusu karşı karşıya geldi. Yunanistan’ın en güçlü savaş makinesi haline gelmiş olan Makedon ordusu bu savaşı ezici bir üstünlükle kazandı. Savaşta Makedonların süvarı birliklerine komuta eden bir genç savaşçı (Büyük İskender), gelecekte Antik Çağ‘ın gördüğü en büyük komutan olacaktı.

Antik Yunan Tarihi Özet Yazısında Faydalandığım Kaynak:

Yazı genel anlamda bir çeviridir. Ancak çeşitli kaynaklardan doğrulama yaparak ilerledim. Bu kadar detaylı bir yazıda kronolojik sıra ve olay kurgusu çok önemli. Bu anlamda iyi bir kaynağa denk geldiğim için şanslıyım.

The History of Ancient Greece

Thank you for your courtesy

Kısaca Antik Yunan Uygarlığı Tarihi by Serhat Engül

Filed Under: Bizans Tarihi

About Serhat Engül

Merhaba, ben Serhat Engül. İstanbul'da faaliyet gösteren bir profesyonel turist rehberiyim. Bu sitede İstanbul tarihi ile ilgili yazılar bulabilirsiniz. Ayrıca elimden geldiğince İstanbul'un gölgede kalmış tarihi eserlerini de tanıtıyorum. Keyifli okumalar dilerim.

Reader Interactions

Leave a Reply Cancel reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Primary Sidebar

Sosyal Medya Linkleri

  • Facebook
  • Instagram
  • Pinterest
  • Twitter
  • YouTube

Istanbul Turist Rehberi

Merhaba, ben Serhat Engül. İstanbul'da faaliyet gösteren bir profesyonel turist rehberiyim. Bu sitede İstanbul tarihi ile ilgili yazılar bulabilirsiniz. Ayrıca elimden geldiğince İstanbul'un gölgede kalmış tarihi eserlerini de tanıtıyorum. Keyifli okumalar dilerim.

serhatengul

İstanbul ile ilgili en çok sevdiğim şeyleri bi İstanbul ile ilgili en çok sevdiğim şeyleri bir liste haline getirsem unuttuğum o kadar çok detay olurdu ki! Mesela Taksim Meydanı'na gitmek için bindiğim metronun Haliç'te aydınlığa kavuşması... Köprünün üzerinden gözüken o binlerce yıllık İstanbul manzarası... Bir tepeye doğru tırmanan metro, çevresindeki eski binaların arasından bir ok gibi Pera'ya doğru ilerler. sonra tekrar karanlığa gömüldüğünde Beyoğlu'na kavuşur. Daha demin yeryüzündeyken nasıl yerin bu kadar dibine indik diyerek yukarı doğru tırmanmaya başlarsın. Her köşe başındaki tabelada Taksim Meydanı'nı gösterir ama oraya bir türlü ulaşamazsın... Dönülen köşeler, yürüyen bantlar ve tırmanan merdivenlerin sonunda kiliselerin yüksekteki pencerelerinden merkeze süzülen ışık gibi vurur meydandan gelen aydınlık son dönemeçte insanın yüzüne... Meydana çıkmak ise hep yeni bir başlangıçtır. Sanki ilk kez geliyorsundur buraya... İstanbul denen gayya kuyusu aslında bir kasırganın gözü olsaydı, o kara delik gibi tüm bulutları ortaya çeken ve şekil veren yer de Taksim Meydanı'ydı. Gideceği yere en kısa zamanda ulaşmaya alışmış olan rehber ayaklarım beni kısa yollardan Karaköy'e ulaştırmaya çalışırken bu sefer onlara durun dedim. Bugün farklı bir yoldan gidelim. Tak şu kulaklıkları da biraz müzik dinleyip havaya girelim. Kulağımda son günlerde en çok dinlediğim müziklerin tınıları çınlarken meşhur heykelin etrafında dönüyorum. İnsanların yüzündeki gülümseme ve koşuşan çocukların neşesinin meydanı kış güneşinden daha çok ısıttığını hissediyorum. Taksim Meydanı'ndayken hep gidere doğru ilerleyen bir su gibisin aslında, eninde sonunda İstiklal Caddesi'nin başında daralan o yola girip tünele kadar akmadan huzur bulamazsın... Oraya vardığında ise artan eğimin etkisiyle yüksek kaldırımdan da Haliç'e akacaksın... >>> Burada karakter sınırı dolduğu için devamını yorumlar kısmına ekledim. :) #serhatengul #istanbulturistrehberi
Geçenlerde rüyalar ile ilgili bilimsel bir değe Geçenlerde rüyalar ile ilgili bilimsel bir değerlendirme okumuştum. Bu yazıya göre rüyalar ve ilham dediğimiz şey tamamen bilinçaltının bir yansımasıydı. İnsan böyle düşününce insan zihninin ne kadar kompleks bir yapıya sahip olduğunu bir kez daha anlayıp irkiliyor. Aradan belli bir zaman geçti ve ben bu yazıyı okuduğumu bile unutmuştum. Rüyamda ise uluslararası bir müzik müsabakası vardı ve Türk sanatçı piyanosu ile muhteşem bir eser çalıyordu. Adam piyanonun tuşlarına öylesine seri ve (müziğin ritmine göre) sert bir şekilde basıyordu ki, ona delicesine özeniyor olsam da, hiçbir zaman onun gibi çalamayacağımı aklımdan geçiriyordum. Ben piyano eğitimi almamış olmama hayıflanırken eserini sonlandırdı ve seyirciyi selamlamaya başladı. Yalnız dev bir konser salonundaki seyircileri çılgına çeviren ve delicesine alkışlanan Türk piyanist, siyahi bir kardeşimizdi. Şimdi düşününce onu Fransız futbolcu Mbappe'ye benzettim. Ama bir dakika! Yoksa yıllar önce izlediğim "Green Book" filmindeki Don Shirley'e mi benziyordu. Hani şu siyahi Amerikalı piyanist ve onun İtalyan şoförünün maceralarını anlatan filmden mi anımsamıştım onu?! Eh işte bunlar hep bilinçaltı... :) Pandemi sırasında müzisyenlerin sorunları ile ilgili bir video izlemiştim. (Ben insan değil miyim? Bölüm 3) Orada röportaj veren efsane Türk müzisyenlerinden biri (Ahmet Güvenç), 13:20'den itibaren inanılmaz bir konuya giriyor ve "Gülpembe'yi nasıl bestelediniz?" sorusuna: "Ben yapmadım onların hepsi zaten var. Sen yeterince incelebilirsen ve çalışırsan oradan bir tanesini almana izin veriyorlar" demişti. Bu bana Storytel'de son dinlediğim kitap olan Orhan Pamuk'un "Kar" romanındaki şair KA'nın (Kerim Alakuşoğlu) Kars'ta kendisine gelen şiirleri bir telaşla not defterine yazmasını anımsatıyor. "Şiir geldi" diyen KA, yalnız kalabileceği en yakın yere gidip göklerden gelen ilhamı kağıda aktarıyordu. Storytel sayesinde son 2 ayda 6 kitap okudum. Üçü Orhan Pamuk'un kitaplarıydı. "Kafamda Bir Tuhaflık", "Benim Adım Kırmızı" ve son olarak da "Kar". Orhan Pamuk okuyan birinin edebiyata yakınlık duymaması imkansız olsa gerek. #serhatengul #istanbulturistrehberi
İstanbul'daki turizmin doğası gereği ne kadar İstanbul'daki turizmin doğası gereği ne kadar hareketli bir turist sezonu olursa olsun, Kasım sonunda itibaren işler yavaşlamaya başlar. Aralık, Ocak ve Şubat ayları ise oldukça sessiz ve sakin geçer. Bu durum her ne kadar ekonomik anlamda bir dezavantaj getirse de, bir yandan da insanın kendini yenilemesi için kucak dolusu boş zaman anlamına gelmektedir. Zaten turizm ile uğraşan biri senelik mali programını yaparken "winter is coming" durumunu her zaman göz önüne almak durumundadır. Bu sebeple de "Ağustos Böceği" değil, "Karınca" gibi davranmak gerekir. Velhasıl havaların soğuması ile oluşan boş zamanı değerlendirmek için birçok uğraş edindim. Bunlardan ilki kendimden daha tecrübeli rehberlerin turlarına katılıp İstanbul'a başka birinin penceresinden bakmak oldu. Gerçekten de bazen anlatan değil de, dinleyen tarafta olmayı çok seviyorum. Bir turist grubunun arasına karışıp "masum bir turist" olarak şaşkın şaşkın etrafıma bakınmak çok hoşuma gidiyor. Bir de eski rehberler ile arşınladığım semtlerle ilgili daha önce duymadığım keyifli öyküler dinliyorum. Uzun bir süre kendi bildiğiniz yerleri gezdirip, kendi bilgilerinizi paylaşınca bir çeşit körleşme yaşayabiliyorsunuz. Bu da sizin bir döngüye girmenize sebep oluyor. Bu zinciri kırmak için farklı kitaplar okumak, farklı insanlarla gezmek ve şehirde bolca yürüyüş yapmak gerekiyor. Bu arada daha önce Storytel'e yeni üye olduğumu ve çok memnun kaldığımı söylemiştim. Henüz iki ay dolmadan Sofie'nin Dünyası, Doğu Ekspresi'nde Cinayet, Bir Borsa Spekülatörünün Anıları kitaplarını bitirdim ve şimdi Orhan Pamuk'un bir kitabına başladım. İstanbul'u bu kadar seven biri olarak, Orhan Pamuk'un kitaplarını daha önce okumadığım için kendime hayret ediyorum. Şu an okuduğum (yani dinlediğim) "Kafamda Bir Tuhaflık" isimli kitabındaki İstanbul nostaljisinden çok keyif aldım. Kitap Beyoğlu başta olmak üzere İstanbul'un birçok semtinde 1950'lerden itibaren yaşanan dönüşümü okuyucuya ustalıkla aktarıyor. Böylece başka rehberlerin turlarında tekrar tekrar gezdiğim Beyoğlu'nun mahalleleri (Cihangir, Tomtom, Firuzağa v.b.) hakkında tamamlayıcı birçok bilgiye eriştim. #serhatengul #istanbulclues #istanbulturistrehberi
Storytel sayesinde uzun zamandır okumaya bir tür Storytel sayesinde uzun zamandır okumaya bir türlü vakit bulamadığım bir kitabı bitirdim. Yıllar önce Sofie'nin Dünyası'nı (diğer birçok kitap gibi) alıp kitaplığıma koymuştum ama okumaya fırsat bulamamıştım. Okuma önceliğini mesleğimle paralel olan tarih kitaplarına verdiğim için aldığım alternatif kitaplar yıllarca kenarda bekliyor. Geçen ay Storytel'e üye olunca sanal kitaplığıma ilk eklediğim iki kitap "Doğu Ekspresinde Cinayet" ve "Sofie'nin Dünyası" olmuştu. 19 saatlik bir kayıt olan Sofie'nin Dünyası'nın yalnızca bir haftada sonuna geldim. Bu sesli kitap işi gerçekten çok hoşuma gitti. Böylece müzik dinleyerek harcadığım zamanı harika bir uğraşla değerlendirme şansı buldum. Sesli kitap elbette basılı kitapların yerini tam olarak tutmuyor. Ben okuduğum kitapların altını çizip, bazen de özetini çıkardığım için kesinlikle aynı şey değil. Ancak kitaptan aldığım ilhamla birçok Wikipedia sayfasını karıştırdığım için aklımda çok şey kaldı. Her şeyden önce "Felsefe Tarihi" ile ilgili aklımda bir zaman çizelgesi oluştu. Genel anlamda bir çocuk kitabı olarak kabul edilse de, Sofie'nin Dünyası Antik Yunan döneminden günümüze kadar yaşamış olan filozofları aklınızda bir sıraya koyuyor. Bu sayede merak ettiğiniz felsefi akımlara ve filozoflara kitap dışında yaptığınız araştırmalar ile yoğunlaşabiliyorsunuz. Sesli kitap elbette yazılı kitap kadar akılda kalıcı olmayacaktır ama anladığım kadarıyla notlar alarak daha fazla fayda sağlamak mümkün. 2 senelik pandemi sonrası İstanbul'da Nisan'dan itibaren güzel bir turizm sezonu oldu. İşlerin ufaktan yavaşlamaya başladığı şu günlerde Storytel gibi birkaç uğraş daha buldum ve onları da günlük gibi kullandığım sayfamdan paylaşacağım. Marmaray geldiğinden beri vapura çok daha az biner olduk. Ama geniş vakitlerimde halen Eminönü-Kadıköy veya Beşiktaş-Kadıköy vapurları ile seyahat etmeyi çok seviyorum. Eğer turlarımda Kadıköy olursa da ulaşım için mutlaka vapur kullanıyorum. Vapur yolculuğu İstanbul'da yaşamanın en vazgeçilmez parçalarından biri. Bir dönem her gün kullanmaya çok alışmıştım ve tadını çok da çıkaramıyordum. Şimdi ara sıra bindiğim için turistik gezi gibi geliyor. :) #serhatengul #istanbulclues
Gezilerim sırasında en çok gözlemlediğim şey Gezilerim sırasında en çok gözlemlediğim şeylerden biri insanların bir öykü anlatılırken pür dikkat kesilmesi ve tarihten çok hoşlanmayanların bile dinlemeye başlaması. Bu sebeple gezdirdiğim her yerin tarihini ve öne çıkan özelliklerini bir öykünün parçaları gibi anlatıyorum. Baştan sona dinleyen kişi hem benim o tarihi eserle ilgili bildiğim hemen her şeyi öğrenmiş oluyor ve hem de parçalar birleştiğinde bir bütünlük oluşuyor. Bu da dinleyen kişiyi tatmin ediyor. Yeni bir şeyler öğrenme hissi gelişmiş zihinler için çok kıymetli bir şey. Para biriktirip sevdiğiniz bir şeyi almak ile benzer bir kavuşma algısı yaratıyor. Beni dinleyen birçok kişinin "Evet işte şimdi kafamda her şey yerine oturdu." dediğine çok şahit oldum. O an yüzlerindeki gülümseme benim için paha biçilemez oluyor. Bazı insanlar "Ben rehbersiz de pekala gezebilirim. Bilmediğim bir şeye de herhangi bir kaynaktan bakarım." diyorlar. Ancak kendilerine rehber tarafından verilen bilginin, uzun yılların içinden süzülerek geldiğini hesaba katmıyorlar. Yani bir bölgede uzmanlaşmış bir arkeolog, sanat tarihçisi veya tur rehberinin bildiklerini öğrenmeniz için onlarca kitap okumanız ve söz konusu yere onlarca ziyaret yapmış olmanız gerekiyor. Bu detayların size hazır olarak verilmesi, adeta size çok değerli bir şeyin sunulması gibidir. Bilgi çağımızın en kıymetli hazinesi olduğu için, gelişmiş zihinler "hedeflenen bilgiye" ulaştıklarında büyük bir zevk alıyorlar. Ben tarihin belli bir döneminde (Geç Antik Çağ ve Orta Çağ) uzmanlaşmaya çalışan bir rehberim. Elbette sunumlarım da bu dönem içinde kaldıkça daha vurucu oluyor. Ancak ben de az bildiğim ve çok ilgi duyduğum bir konuda başka bir uzmandan bilgi edindiğimde benzer bir hissi yaşıyorum. Karşımdaki insanın ağzından çıkan her kelimeye adeta dikkat kesiliyorum. Çünkü biliyorum ki o bilgileri edinmek için yıllar harcamak gerekiyor. Yapay zekanın birçok mesleği yok edeceğine dair bir algı var. Ancak insanlığın en eski mesleklerinden olan "öykü anlatıcılığı" yakın zamanda kaybolacak gibi değil. Bu kabiliyete sahip olan insanların daha uzun yıllar romanları okunur, filmleri izlenir ve anlatıları da dinlenir.
Son zamanlarda fark ettim ki, Youtube üzerinden y Son zamanlarda fark ettim ki, Youtube üzerinden yayın yapan belgesel kanallarının kalitesi inanılmaz yükselmiş. Epic History TV diye bir kanalda ünlü Doğu Roma generali Belisarius'un hayatını anlatan bir belgesele denk geldim ve çok keyif aldım. Adamlar her biri yaklaşık 25 dk süren 6 parçalık bir belgesel hazırlamışlar ve ortaya adeta bir şaheser çıkmış. Eskiden bu kalitede belgeselleri ancak BBC'de veya History Channel'da görebilirdik. Şimdi önümüzde sonsuz seçenek var. Belisarius, 500'lü yıllarda İstanbul'da (o zamanki adıyla Konstantinopolis) yaşamış bir Bizans subayıydı. 532 yılında yaşanan büyük Nika İsyanı'nın bastırılmasında kilit rol oynamıştı. Daha önce Belisarius'un Afrika ve İtalya seferlerini John Julius Norwich'in "Byzantium" adlı kitabından detaylıca okumuş ve çok keyif almıştım. Şimdi bu belgesel sayesinde bir animasyon tadında bir kez daha izledim. Bazen düşünüyorum da bazı insanlar ünlü olmak için doğmuş. :) Sen Bizans'ın gücünün zirvesinde olduğu 6. yüzyılda dünyaya gel ve Justinianus gibi bir imparator ile aynı dönemde tarihe adını yazdır. "Flavius Belisarius" adamın ismi bile söylerken insanın ağzını dolduruyor. Gerçi Justinianus da öyle! Ayasofya daha inşa edilir edilmez ilk bu adamlar gezdi. Vallahi insan kıskanıyor! Yine her zaman olduğu gibi yazdığım şeylerin eklediğim resimle bir alakası yok. :) Instagramı böyle bir günlük gibi kullanmaya devam edeceğim. Belki sonradan döner nelerle ilgilenmişim diye bakarım. Ha bu arada bu sevimli kediciğin arkasındaki tarihi bina ünlü Sirkeci Tren İstasyonu. Hani şu Şark Ekspresi'nin (Orient Express) son durağı olan yer. Storytel'den Agatha Christie'nin "Doğu Ekspresinde Cinayet" romanına başlamışken iyi denk geldi. #istanbulphotos #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #serhatengul #istanbulturistrehberi
Turlarım genelde Sultanahmet, Fener-Balat ve Beyo Turlarım genelde Sultanahmet, Fener-Balat ve Beyoğlu semtlerinde oluyor. Ancak turlardan sonra vakit buldukça çocukluk aşkım Kadıköy'e kaçıyor ve burada vakit geçiriyorum. İstanbul'da yabancı turistleri gezdirdiğim ve ballandıra ballandıra tarihini anlattığım yerler ile kendi vakit geçirmek istediğim yerler arasında biraz fark var. Örneğin turlarım biter bitmez Sultanahmet'i hemen terk ediyorum. Balat'ta vakit geçirmeyi biraz daha fazla sevsem de ilk sıralarda olduğunu söyleyemem. Buna karşın Eminönü ve Kadıköy ise İstanbul'da dolaşmayı en çok sevdiğim yerler. Üçüncü sıraya ise Beyoğlu'nun Tünel'den Galatasaray Lisesi'ne kadar olan kısmını koyabilirim. #istanbulphotos #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #serhatengul #istanbulturistrehberi
Yerebatan Sarnıcı 2015 ile 2020 yılları arası Yerebatan Sarnıcı 2015 ile 2020 yılları arasında kısmen tadilattaydı. Bu sebeple sarnıcın yarısına denk gelen bir bölümü göremiyorduk. 2020 yılında (pandemi sırasında) tamamen kapanan sarnıçtaki tadilat hızlandırıldı ve 2022'nin yaz aylarında yeniden açıldı. Şu sıralar İstanbul'da gezebileceğiniz en şık tarihi eserin, oldukça başarılı bir tadilat geçiren Yerebatan Sarnıcı olduğunu söyleyebilirim. İçerideki kırmızı ve yeşil ışıklar harika bir ambians yaratıyor. Son tadilattan sonra sarnıcı süsleyen modern sanat eserleri bazıları tarafından beğenildi, bazıları tarafından ise eleştirildi. Açıkçası ben beğenen taraftayım. Sarnıcın atmosferi ile uyum sağlayan hoş sanat eserleri eklenmiş oldu. Şu sıralar Ayasofya'nın önünde inanılmaz kuyruklar var. Bazı kısımlar (üst kat galerileri) de kapalı. Sultanahmet Camii tadilatta ve mavi çiniler inşaat iskelesinden dolayı görülemiyor. Topkapı Sarayı'nda ise Hazine Dairesi'nin restorasyonu henüz bitmedi. Daha başka birçok tarihi eser (Kariye Camii, Fehiye Müzesi v.b.) tadilatlar sebebi ile kapalıyken Yerebatan Sarnıcı'nın tüm görkemiyle geri dönmesi güzel oldu. Darısı diğer yerlerin başına diyelim. #istanbulphotos #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #serhatengul #istanbulturistrehberi
Dünyada kedilerin bu kadar yaygın yaşadığı b Dünyada kedilerin bu kadar yaygın yaşadığı bir şehir var mıdır bilmiyorum. Ben gezdiğim yerler arasında hiç görmedim. Avrupa'da zaten sokaklarda hayvan gezmiyor. Hindistan'da biraz kedi görmüştüm ama çok zayıf ve bakımsızlardı. Bizim kedilerin onlara göre maşallahı var. Elbette kışın onlar için hayat biraz zorlaşıyor. Bir de trafik belası var. Ama bağışıklık sistemi sağlam olan kediler, araçlardan ve türlü beladan kendini koruyup uzun bir yaşam sürebiliyor. Son dönem Sirkeci Garı'nda bir kedi kolonisi görüyorum. Bu yaz başında hepsi yavruydu, şimdi büyüdüler. Sultanahmet, Fener Balat, Cihangir ve Kadıköy zaten kedi dolu. Onların mutlu ve huzurlu olduğunu gördükçe ben de seviniyorum. Bagajda koca bir kutu kedi maması taşımak 7 yıldır alışkanlık oldu. Doğadan soyutlanmış ve stresle dolu şehir hayatında belgesel izler gibi kedileri izliyor ve terapi misali ruhumuzu tedavi ediyoruz. Çok yaşayın minikler! #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #istanbullife #cats #catsoftheworld #serhatengul #istanbulturistrehberi
It is a great pleasure to wander in the historical It is a great pleasure to wander in the historical bazaars of Istanbul. Especially getting lost in the Grand Bazaar is a funny experience for every first time tourist in Istanbul. Home to more than 3000 shops spread over 67 streets, the Grand Bazaar is like a gigantic labyrinth. Here you can buy many things about Turkish handicrafts. Among the main things that can be found in the Grand Bazaar are Turkish carpets, Iznik tiles, scarves, bags and watches. However, what stands out in front of all in terms of visuality are colored lanterns. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #istanbulmoments #istanbulpage #istanbulblog #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
There is a giant mosque on the top of the Historic There is a giant mosque on the top of the Historic Peninsula, which can be seen from almost anywhere in Golden Horn. This mosque was built in the 16th century by Mimar Sinan, the most famous architect in Ottoman history. This mosque, which was built on one of the most prominent hills of old Istanbul, was built in the name of Sultan Suleyman, who was the ruler during the peak years of the empire. The Suleymaniye Mosque overlooks the city from a hill. On the other hand, there is another mosque on the left of the photograph, which looks like its little baby. This second mosque was built for Rustem Pasha. He was married to the daughter of Suleyman the Magnificent and was also a Grand Vizier. Rustem Pasha Mosque, which hosts the most beautiful examples of Iznik tiles, is one of my favorite mosques in Istanbul. Since the Blue Mosque is under restoration these days, we cannot see the magnificent tiles inside. But similar tiles can be seen in the Rustem Pasha Mosque. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulblog #istanbulmoments #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Fener Balat walking tour is one of the most enjoya Fener Balat walking tour is one of the most enjoyable activities to do in Istanbul. Here you can visit hundreds of years old mosques, churches and synagogues. You can also take pictures of colorful houses and retro cafes. Fener and Balat are also one of the districts of Istanbul that stand out with their cats. Many stray cats live on "Kiremit Street", where there are colorful houses. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #cats #istanbulcats #istanbulblog #instagood #instadaily #instacool #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Ortakoy is one of the most beautiful districts in Ortakoy is one of the most beautiful districts in Istanbul. Having breakfast in "Ortakoy" at the weekend and walking to "Bebek" is one of my favorite activities as an Istanbulite. Ortakoy Mosque is the most iconic mosque of the Bosphorus shores. Almost everyone in Istanbul has a photograph of the Ortakoy Mosque and the Bosphorus Bridge in the background. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #ortakoy #ortaköysahil #ortaköycamii #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
The history of GALATA TOWER goes back to the 14th The history of GALATA TOWER goes back to the 14th century. During the Byzantine period, some Italian trade colonies were given commercial privileges. Among them were the Venetians and the Genoese. During the Middle Ages, the Golden Horn was a dividing line between Orthodox and Catholics. Orthodox peoples lived in Constantinople to the south of the Golden Horn, and Catholics lived within the walls of Galata in the north. In 1204, during the Fourth Crusade, the Latins invaded and plundered Constantinople. The "Venetians" fell out of favor with Byzantium for helping this plunder. Since the "Genoese" supported Byzantium, the Galata region was allocated to them. The Genoese built the Galata Tower in 1348 to observe and protect the harbor on the Galata coast. The contribution of the Genoese to Istanbul was not limited to this. For example, Yoros Castle on the Black Sea coast was also built by them. After the Ottomans conquered Constantinople in 1453, they wanted to continue trade. In this way, Venetians and Genoese preserved their privileges as in the Byzantine period. Galata Tower was also used as a fire watchtower in the last period of the Ottoman Empire. Firefighters would see the fires in the city from here and go to help. The tower was converted into a museum during the republic period and became the best place to watch the panoramic view of Istanbul. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #instadaily #instacool #galatatower #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Fener and Balat walk is one of the most popular ac Fener and Balat walk is one of the most popular activities among Istanbulites in recent years. The most beautiful streets to take photos in these districts are "Kiremit Street" (the place seen in the picture) and the nearby "Merdivenli Yokus Street". I think this is one of my favorite photos in my archive. In 2018, I took my favorite lenses, "Tokina 11-16mm" (Ultra wide angle) and "Tamron 17-50mm", and went to visit Fener and Balat districts. That day was quite productive for me in terms of photography. I decorated many articles I wrote on "IstanbulClues.com" about these districts with the photos I took during this walk. Of course, many things have changed since then. For example, in my recent visits, I cannot see the iconic street art works in front of "Atolye Kafasi", the famous cafe of the district. There were pictures of the most famous actors and actresses of Turkish cinema, but they are no more. Similarly, while some things have lost their popularity in Fener and Balat in recent years, others have come to the fore. If you want to learn more about this subject, you can paste this link into your browser and read the related article on my blog: https://istanbulclues.com/istanbul-fener-balat/ #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulfener #istanbulbalat #balat #balatistanbul #feneristanbul #fenerbalat #istanbultourguide #instagood #instadaily #instacool #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Istanbul's Historical Peninsula has always been an Istanbul's Historical Peninsula has always been an important center since the 7th century BC. The story of Old Istanbul begins with the Ancient Greek city of "Byzantium", continues with the Roman capital "Constantinople", and extends to the Ottoman capital "Istanbul". Today, the most important historical monuments of Istanbul, such as Hagia Sophia, Blue Mosque, Topkapi Palace, Grand Bazaar and Spice Bazaar, are all located in the Historic Peninsula. Surrounded by Roman walls, this area forms the core of Istanbul. The Galata Bridge in the photo connects Old Istanbul and relatively Modern Istanbul (Beyoglu and beyond). The mosque seen on the horizon is the Suleymaniye Mosque, the largest and most beautiful mosque in Istanbul. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #instadaily #instacool #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Istanbul is a city famous for its stray cats. The Istanbul is a city famous for its stray cats. The most famous of these cats was Gli, who lived in Hagia Sophia for 15 years. Gli became an angel a few years ago. But there are still many beautiful cats in the Old City. There is a documentary called "Kedi", which reflects the life of stray cats in Istanbul. You can find this documentary, which also has an English version, on Youtube. Thus, as you see Istanbul through the eyes of cats, you can also see how the majority of Istanbulites are passionately attached to cats. I guess I am one of those cat-loving Istanbulites. Because I always keep a box of cat food in the trunk of my car. So I feed the cats in front of my house at least once a day. #cats #catsofistanbul #catsofinstagram #istanbulphotos #istanbultravel #istanbullife #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #picoftheday #instadaily #instacool #photography #serhatengul #istanbulturistrehberi
Baghdad Pavilion is one of the most special struct Baghdad Pavilion is one of the most special structures in Topkapi Palace. The mansion is located in the fourth courtyard of the palace and overlooks the Golden Horn. One of the last representatives of the classical period architecture of the Ottoman Empire, the pavilion has decoration items such as calligraphy, pencil works, pearl inlaid cabinets and Iznik tiles. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbultrip #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #picoftheday #instadaily #instacool #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Galata Tower is one of the buildings from the Byza Galata Tower is one of the buildings from the Byzantine period in Istanbul. The tower was built in the 14th century by the Genoese trading colony to guard and watch over the port of Constantinople. Today, the area around the Galata Tower is one of the most lively squares in the city. It is a great pleasure to sit in one of the cafes surrounding Galata Square, known as "Kuledibi" in the local language, and watch the flow of life. You can also shop in the streets surrounding the tower (eg Serdar-i Ekrem Street and Buyuk Hendek Street). Neve Shalom, the most important synagogue of Istanbul, is also located in this vicinity. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbulmoments #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #picoftheday #instadaily #instacool #photography #istanbullife #serhatengul #istanbulturistrehberi
Hagia Sophia was converted from a museum to a mosq Hagia Sophia was converted from a museum to a mosque in July 2020. For this reason, the famous mosaic of Mary and Jesus in the apse was covered with curtains. According to Islamic rules, it is not allowed to have human images in a place of worship through sculpture or painting. For this reason, this mosaic, which is at eye level of those who pray, is now closed. However, those who want to trace the mosaics from the Byzantine period in Hagia Sophia can still see the "Emperor Leo VI mosaic" and the "Emperors Constantine and Justinian mosaic" Unfortunately, the upper floor galleries are still closed and therefore the mosaics there cannot be seen. Those who want to visit Hagia Sophia should consider that the mosque is open to visitors from 10:00 in the morning. #istanbulphotos #istanbultravel #istanbulprivateguide #istanbullocalguide #istanbultourguide #instagood #picoftheday #instadaily #instacool #photography #istanbulclues #serhatengul #istanbulturistrehberi
Load More Follow on Instagram

Footer

Istanbul Tarih Yazıları

Merhaba ben Serhat Engül. Sayfamda İstanbul’un tarihine dair yazılar bulabilirsiniz. Roma döneminden başlayıp, Bizans ile devam eden ve Osmanlı İmparatorluğu ile sona eren bir yazı dizisi olmasını planlıyorum.

İstanbul ile ilgili daha ayrıntılı bir gezi rehberi okumak isterseniz, IstanbulTuristRehberi.com isimli sitemi de ziyaret edebilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim.

Son Yazılar

  • Türkiye’de Gezilecek Tarihi Şehirler (Güncel → 2023)
  • Türkiye’de Tatile Gidilecek Yerler (Güncel → 2023)
  • Türkiye’nin En Güzel Plajları Listesi (Güncel Bilgi → 2023)
  • Kapadokya Manastırları & Kiliseleri Hakkında Bilgi (2023)
  • KAPADOKYA’da Gezilecek Yerler (Güncel Liste → 2023)

Powered by Reborn Travel

blank

İçerikler İzinsiz Kopyalanamaz © 2023