Ayasofya, yalnızca taş ve kubbelerden ibaret bir yapı değildir; o, insanlığın hafızasında yankılanan bir zaman yolculuğudur. İstanbul’un kalbinde, Sultanahmet Meydanı’nda yükselen bu anıt, 1500 yıldır gökyüzüne doğru açılan kubbesiyle hem Doğu’nun hem Batı’nın ruhunu içinde taşır.
537 yılında Bizans İmparatoru Justinianus’un emriyle inşa edilen Ayasofya, yaklaşık bin yıl boyunca dünyanın en büyük tapınağı olarak kabul edildi. Ardından Osmanlı döneminde camiye dönüştü, Cumhuriyet yıllarında müze olarak kapılarını açtı ve 2020’den itibaren yeniden cami olarak ziyaret edilmeye başlandı. Her döneminde, onu görmeye gelenleri hayranlık ve merakla büyülemeye devam etti.
Bu yazıda yalnızca güncel giriş bilgilerini ve ziyaret saatlerini değil, aynı zamanda Ayasofya’nın tarih boyunca geçirdiği dönüşümleri ve mimari detaylarının ardında gizlenen anlamları da bulacaksınız. Hazırsanız, İstanbul’un bu eşsiz mabedine birlikte adım atalım.
📌 Ayasofya 2025 Ziyaretçi Özeti
Ayasofya’yı ziyaret etmeden önce bilmeniz gereken güncel giriş bilgileri:
🏷️ Giriş Ücreti (Yabancı Ziyaretçiler): 25 Euro (Üst galeri ve mozaiklere erişim)
🏷️ Giriş Ücreti (TC Vatandaşları): Ücretsiz (Sadece cami bölümü)
ℹ️ Not: Türk ziyaretçiler de üst galeriye çıkmak isterse 25 Euro ücret ödemek zorundadır.
⏰ Ziyaret Saatleri: 08:00 – 19:00
🙏 Kapanış: Cuma günleri 12:00 – 14:30 arası namaz nedeniyle
🎫 Müzekart: Geçerli değil
📍 Konum: Sultanahmet, İstanbul
📅 Son Güncelleme: Ağustos 2025
Sahadan notlar: Ayasofya’yı ilk kez 19 yaşında bir öğrenciyken görmüştüm ve büyülenmiştim. O günün ardından haftalar boyunca her fırsatta tekrar gittim; her ziyaretimde farklı bir özelliğini keşfettim. Bugün 20 yıllık bir tur rehberi olarak hâlâ aynı heyecanı duyuyorum. Çünkü bu yapı, İstanbul’un her yüzyılından izler taşıyor ve 1500 yıllık bir tarih birikimini önümüze seriyor. Bu yazıda Ayasofya hakkında bildiklerimi ve yıllar içinde edindiğim gözlemleri sizlerle paylaşmaya çalıştım.
Ayasofya Tarihi
Ayasofya tarihi ve İstanbul’un tarihi adeta iç içe geçmiş durumda. Bu yazıda Ayasofya’nın tarihçesini hakkıyla anlatabilmek için biraz detaya gireceğiz. Ayasofya’nın önce kilise, sonra da cami olarak tarihi hakkında bilgi edineceğiz. Keyifli okumalar dilerim.
1. II. Konstantius Dönemi Ayasofya
İstanbul’un en eski kiliselerinden olan Aya İrini, İstanbul’u Roma İmparatorluğu’nun başkenti ilan eden İmparator Konstantin (Constantinus) tarafından inşa edilmişti. Oğlu II. Konstantius babasının başlattığı projeyi bir adım öteye taşıdı ve birinci dönem Ayasoyfa’yı inşa etti. Böylece Aya İrini ve Ayasofya birleştirildi ve “Megale Ekklesia” (Büyük Kilise) adı verilen bir yapılar topluluğu haline geldi.
II. Konstantius Dönemi Ayasofya‘nın yok olmasının temeli bir halk isyanına dayanır. İmparator Arcadius’un eşi olan İmparatoriçe Aelia Eudoxia kendisinin gümüş bir heykelini kilisenin önündeki meydana diktirmişti. Bu olay şehrin en kıdemli din adamı olan Ioannis Hrisostomos tarafından hoş karşılanmadı.
İmparatoriçenin kibrine ve yaşam tarzına şiddetle muhalefet eden ve bunu vaazlarında dile getiren Ioannis, imparator tarafından şehirden sürgün edildi. Halkça sevilen din adamının uğradığı zulüm, herkesi çılgına çevirmişti. İsyanla son bulan kargaşada, birinci dönem kilise yanıp kül oldu.
2. II. Theodosius Dönemi Ayasofya

Bir sonraki imparator II. Theodosius yeni bir kilisenin inşasına girişti. Tamamen taş ve mermerden oluşan II. Theodosius Dönemi Ayasofya, oldukça güzel bir yapıydı fakat o da yaklaşık 100 yıl sonra başka bir isyanın kurbanı oldu. Bu isyan Ayasofya tarihi için bir dönüm noktası olduğundan, biraz detaya girmemiz gerekecek.
İmparator Justinianus
527 yılında tahta çıkan Justinianus, oldukça güçlü bir hükümdardı. Roma İmparatorluğu‘nun eski şan ve şöhretini geri kazanmak istiyordu. Bir Doğu Roma (Bizans) imparatoru olarak ömrünü Avrupa‘nın yeniden fethine harcadı ve kısmen de başarılı oldu. İtalya‘yı tamamen ve İspanya‘yı kısmen geri alan imparator, ataları Julius Caesar ve Augustus gibi zaferlerle anılmak istiyordu.
527 yılından, 565 yılına kadar 38 yıl tahtta kalan İmparator Justinianus, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki “Kanuni Sultan Süleyman” gibi zirve dönemini simgeler. En geniş sınırlarına ulaşan Doğu Roma İmparatorluğu, bu dönemde görkemli yapılar inşa etmiştir. Ancak Justinianus’un bu başarılara ulaşması pek kolay olmadı. İktidarının beşinci yılında başlayan bir isyan yüzünden az kalsın canından olacaktı.
Nika Ayaklanması
Hırslı bir imparator olan Justinianus‘un, şehrin en önemli takımları olan Maviler ve Yeşiller ile inişli çıkışlı bir ilişkisi vardı. Günümüzün Sultanahmet Meydanı‘nda bulunan Hipodrom’da yapılan araba yarışları, bir spor müsabakasından öte bir şeydi. Bu takımlar halkı temsil ediyor ve günümüzün siyasi partileri gibi taraftar topluyordu.
İktidara gelmeden önce Maviler ile iyi ilişkileri olan Justinianus, imparator olduktan sonra iki takımı da dışladı ve güçlerini törpüledi. Liderleri tutuklanan Maviler ve Yeşiller çıldırmıştı. Sıradan bir gün gibi gözüken 13 Ocak 532 günü, araba yarışları sırasında isyan ettiler. İmparatorluk locasında oturan Justinianus şok olmuştu. Yaklaşık 40.000 kişi imparatora hakaret ediyordu.
Patlak veren Nika Ayaklanması günler sürdü ve tüm şehre yayıldı. Justinianus az kalsın şehirden kaçacaktı. Ancak Bizans tarihinin en önemli imparatoriçesi olan Theodora tarafından kalmaya ikna edildi.
General Belisarius İsyanı Bastırıyor
Ordu seferde olduğu için hükümdarın eli kolu bağlıydı. İvedilikle saray muhafızlarını organize etti ve onları Bizans İmparatorluğu‘nun gelecekte en parlak generali olacak olan Belisarius‘a teslim etti. Belisarius ve Mundus adlı generaller Hipodrom’a hücum ederken, üçüncü general olan Narses ise kaçanları avlıyordu.
Bugün Sultanahmet Dikilitaşı’nın olduğu Hipodrom‘da 30.000 kişi kılıçtan geçirildi. Ne kadar acıklı bir öykü olsa da, her son yeni bir başlangıçtı. İsyancıların yakıp kül ettiği binalar yeniden inşa edilecekti. Bunların arasında Ayasofya ve Aya İrini de vardı.
3. Justinianus Dönemi Ayasofya

İmparator Justinianus isyandan sağ çıkmıştı ve iktidarını korumayı başarmıştı. Buna karşılık itibarından ve otoritesinden çok şey yitirmişti. İmparator öyle bir şey yapmalıydı ki, halkın takdirini tekrar kazanmalıydı. Böylece Justinianus Dönemi Ayasofya için girişimler başladı. Bu amaçla dönemin en parlak matematikçileri olan Anthemios ve Isidoros göreve çağrıldı.
Egeli olan bu iki bilim adamından Anthemios, daha önce de saray mimarlığı yapmıştı. Ayasofya’ya benzerliğinden dolayı Küçük Ayasofya Camii olarak anılan Sergios ve Bakhos Kilisesi’ni inşa etmişti. Günümüzde Sultanahmet’te bulunan ve çoğu zaman gözden kaçırılan bu mimari eser, Ayasofya’dan bile eskidir.
Anthemios‘un mimari tecrübesi ve hocaların hocası Isidoros’un dehası birleşince, ortaya bugün halen var olan Ayasofya çıkmış oldu. Mimarlar, deprem bölgesi olan İstanbul‘a, asırlarca ayakta kalacak bir yapı inşa edecekti.
Bu zorluğa ek olarak Justinianus gibi hırslı bir patrona iş yapıyor olmak, adeta ateşten gömlek giymek demekti. Üstelik Justinianus, yapının birkaç sene içinde bitmesini istiyordu.
Ayasofya Mimarisi
Ayasofya mimarisi, dünya mimarlık tarihi içinde özel bir yer tutar. Mimarlar inanılmaz bir dehanın ürünü olan 32 metre çapında ve yerden 49 metre yükseklikte bir kubbe planladılar. Ancak bu kubbenin ağırlığı büyük sorun teşkil ediyordu.
Kimi tarihçilere göre yapının hafif olması için, tüm tuğlalar volkanik kayalardan yapıldı. Volkanik hammadde ise Rodos adasından getirildi. Tuğlaları birbirine tutturmak için o güne kadar kullanılmamış bir harç icat edildi. Bu harç, yapıyı 1500 yıldır bir arada tutmaktadır.
Merkez kubbe ne kadar geniş olursa olsun, binanın gerektirdiği ihtişamı yansıtmayacaktı. Bu yüzden merkez alanın çok daha geniş görünmesi için tarihte ilk kez görülen bir şey yapıldı. Merkez kubbenin iki yanında birer yarım kubbe inşa edildi ve böylece bir tam ve iki yarım kubbe ile iki kubbelik bir alan kazanıldı.
Bu iki yarım kubbe hem ekstradan devasa bir alan yaratmakta, hem de yanlara doğru baskı yapan merkez kubbeyi desteklemektedir. Bu yarım kubbeler de bazı çeyrek kubbeler tarafından desteklenir ve ana taşıyıcı duvarların üzerine zarif bir örtü gibi iner.
1. Ayasofya ve Erken Dönem Kilise Mimarisi

Üstteki resimde görüldüğü üzere Bazilikalar dikdörtgen biçimli yapılardı. Ayasofya’da ise ana kubbe, Doğu ve Batı yönündeki iki yarım kubbe tarafından desteklenerek benzer bir alan oluşturuldu. Bu sayede Ayasofya’da, erken dönem kilise mimarisi olan “Bazilika Planı” korunmuş oldu.
Ayasofya’da şayet tek bir merkez kubbe olsa, yapı kare şeklinde olacaktı. Ancak iki yarım kubbe ile yanlara uzatılan Ayasofya’nın mimari planı, dikdörtgen planlı Bazilika ile özdeşleşen ibadetlerin de yapılmasını mümkün kıldı.
Eğer bu konu ilginizi çektiyse, klasik Roma mimarisi ile Bizans mimarisini karşılaştırdığım Pantheon Tapınağı isimli yazıma da göz atabilirsiniz. Böylece Roma kubbe mimarisinin Ayasofya’ya gelene kadar geçirdiği dönüşümü idrak edebilirsiniz.
2. Ayasofya’nın Destek Payandaları
Merkez kubbenin, yarım kubbeler üzerinde doğu-batı yönlerinde oluşturduğu baskı, zamanla büyük sorunlara sebep oldu. Geç Bizans döneminde batıya doğru kaymaya başlayan Ayasofya’yı desteklemek için büyük destek payandaları inşa edildi.
Osmanlı döneminde aynı sorun bu kez doğu kanadında görüldü. Ayasofya’ya Mimar Sinan tarafından inşa edilen devasa destek payandaları yapının günümüze kadar ayakta kalmasını sağladı. Söz konusu destek payandaları, Topkapı Sarayı‘na giden yolda görülebilir.
Ayasofya’da bu kaymalardan dolayı oluşan tahribat, ikinci kattaki sütunlar incelenerek çıplak gözle de görülebilir. Zira bazı sütunlar çok bariz bir şekilde yana doğru eğilmiştir.
3. Ayasofya’nın Kubbesi

Ayasofya’nın yapımına 532 yılında başlanmış ve 537 yılında tamamlanmıştı. Dünyanın o ana kadar görmüş olduğu en büyük yapı, rekor sayılacak bir zaman aralığında bitirilmişti.
Ne var ki, İstanbul’un bir deprem bölgesi olması sorunlara sebep olacaktı. 558 yılında meydana gelen büyük bir depremde Ayasofya’nın kubbesi yıkıldı ve çökerken yarım kubbelerden birini de yanında götürdü.
İmparator halen hayatta olsa da, yaşlı mimarlar çoktan ölmüştü. Mimarlardan Miletli İsidoros’un yeğeni olan biri vardı ve amcasının mimari öğretisini devralmıştı. Böylece Genç Isidoros Ayasofya’nın kubbesini onarması için görevlendirildi.
Genç Isidoros işi aceleye getirmedi, uzun süreye yaydı ve 4 senede çok sağlam bir kubbe inşa etti. Kubbe orijinal yüksekliği olan 49 metreden, günümüzdeki yüksekliği olan 56 metreye çıkarıldı.
Genç Isidoros, yeni kubbeyi daha hafif tuğlalardan inşa etti ve 40 tane de pencere ekledi. Nihayetinde kendisinin yaptığı kubbe 1500 yıldır halen ayakta durmaktadır.
4. Osmanlı Döneminde Ayasofya Camii
Ayasofya, Bizans dönemi boyunca şehrin en önemli mabedi olarak kaldı. Depremler, fırtınalar ve kuşatmalar gibi zorluklarda halk Ayasofya’nın kubbesinin altına sığındı. Kubbenin etrafındaki meleklerin şehri koruduğuna inanılırdı. Orta Çağ boyunca Ayasofya, Bizans dini hayatının merkezi olarak kaldı ve çeşitli efsaneler ile özdeşleştirildi.
1453 yılındaki fetihten sonra Ayasofya bu kez Müslümanların eline geçti ve şehir halkı tarafından yine çok sevildi. Osmanlı döneminde Ayasofya Camii, padişahlar tarafından düzenli olarak restore edildi. Mimar Sinan da Ayasofya’yı restore eden saray mimarlarından biridir.
Fatih Sultan Mehmet ve onu takip eden Padişahların hepsi Ayasofya’ya büyük önem vermiş ve özel günlerde burada dua etmişlerdir. Ayasofya’nın içini gezerken Sultan III. Murad tarafından Bergama‘dan getirilen mermer küpleri, Sultan I. Mahmud tarafından eklenen kütüphaneyi ve Kanuni Sultan Süleyman tarafından getirilen dev şamdanları görebilirsiniz.
5. Avludaki Padişah Türbeleri

Padişahların Ayasofya’ya verdiği önemin bir kanıtı da Ayasofya’nın avlusundaki padişah türbeleridir. Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu II. Selim ve onu takip eden birkaç padişah Ayasofya‘ya defnedilmiştir.
Osmanlı padişahları, eğer kendilerine bir cami inşa ettirdilerse, oraya gömülürlerdi. Ancak Sultan II. Selim, Edirne‘de Selimiye Camii‘ni inşa ettirmiş olmasına rağmen, Ayasofya’daki türbesine defnedilmeyi tercih etmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman gibi çok büyük bir padişahın ardından gelen İkinci Selim, genel anlamda babasının gölgesinde kalmıştır. Ancak az bilinse de, Ayasofya’nın günümüze kadar ulaşmasını sağlayan padişahtır.
Ayasofya’nın etrafındaki virane evler ve kahvehaneler onun zamanında yıkılmış ve koruma duvarı yapılmıştır. Doğuya kaymaya başlayan Ayasofya, dev payandalar ile desteklenmiş ve ömrü uzatılmıştır.
Ayasofya’yı gezdikten sonra, binanın doğu yönüne giderek padişahların türbelerini de ziyaret edebilirsiniz. Türbelerden biri Mimar Sinan tarafından yapılmıştır ve içinde İznik çinilerinin en güzel örneklerini barındırır.
Ayasofya Giriş Ücreti 2025
Ayasofya giriş ücreti 2025 yılında yabancı turistler için 25 Euro’dur. Yabancı ziyaretçiler bu ücret karşılığında ikinci kat galerilerini gezebilirler. Ayasofya’ya giriş Türk vatandaşları için ücretsizdir.
Ayasofya camiye çevrildiği 2020 yılından, 2023 yılının sonuna kadar yerli ve yabancı tüm ziyaretçiler ücretsizdi. Ancak oluşan aşırı kalabalık yüzünden yabancı ziyaretçiler için bilet tarifesi geri getirildi.
15 Ocak 2024’te Ayasofya’nın birkaç yıldır kapalı olan üst kat galerileri de ziyarete açılmış oldu. Ancak şu an üst katı ziyaret etmek isteyen herkes (Türk vatadandaşları da dahil) bilet almak zorundadır.
Ayasofya için bilet fiyatı 25 Euro veya 1200 Türk Lirasıdır. Ayasofya’da müzekart geçerli değildir. Ayasofya’ya park tarafındaki eski kapıdan ücretsiz girebilir ve zemin katı gezebilirsiniz. Ancak üst kata çıkmak isteyenler bu fiyattan bilet almak zorundadır.
Ayasofya Ziyaret Saatleri 2025
Ayasofya ziyaret saatleri 2025 yılı itibari ile sabah 08:00 ile akşam saat 19:30 arasındadır. Bu saatler Ayasofya’nın ücrete tabi olan üst kat galerileri için geçerlidir. Türk vatadandaşları zaten gün boyunca namaz saatlerinde giriş yapabilirler.
Ziyaret saatleri ile ilgili bilgiler en son 23 Ağustos 2025 tarihinde güncellendi. Ayasofya’nın giriş saati kış aylarında sabah 09:00 olabiliyor. Bu sebeple üst katı ziyaret edecekseniz gitmeden önce son bir kez kontrol etmenizi öneririm.
- Topkapı Sarayı – Osmanlı’nın kalbi ve en görkemli yapılarından biri
- Dolmabahçe Sarayı – Boğaz kıyısında 19. yüzyılın ihtişamı
- Sultanahmet Camii – İstanbul’un en ikonik Osmanlı camisi
- Yerebatan Sarnıcı – İstanbul’un gizemli ve büyüleyici yeraltı harikası
- Galata Kulesi – İstanbul’u yukarıdan seyretmenin en güzel adresi
Son Söz
İstanbul’da yaklaşık 20 yıldır profesyonel rehberlik yapan biri olarak sizinle Ayasofya tarihi ve mimarisi hakkında bildiklerimi paylaştım. Elbette Ayasofya gibi 1500 yıllık bir yapı ile ilgili detaylar kısa bir makaleye sığmayacak kadar çok. Bu sebeple Ayasofya’yı sevenlerin daha çok araştırma yapması gerekecektir.
Ayasofya tarihi ve mimarisi hakkında daha çok bilgi için Stefanos Yerasimos ve Semavi Eyice gibi tarihçilerin eserlerine başvurabilirsiniz. Ayasofya’daki mozaikler hakkında daha çok bilgi edinmek isterseniz aşağıdaki linkten oldukça ayrıntılı bir yazıya ulaşabilirsiniz.
Ben Ayasofya’ya ilk adım attığımda 18 yaşındaydım. Bugün 45 yaşındayım ve yüzlerce kez ziyaret etmiş olmama rağmen hala bu yapıyı gezerken büyük bir heyecan duyuyorum. Ayasofya gerçekten de İstanbul’un en kıymetli mücevherlerinden biri.
Bu yazıda Ayasofya hakkında paylaştığım bilgilerin sizlere faydalı olduğunu umuyorum. Bu sitenin sayfalarında İstanbul’un diğer tarihi eserleri ile ilgili buna benzer özet yazıları bulabilirsiniz. Keyifli okumalar dilerim.
Ayasofya Tarihi ve Mimarisi by Serhat Engül
Leave a Reply